Bilindiği üzere Suriye’de Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) kasım ayı sonlarında, Halep’le başlayan bir operasyon başlattı. İlerleyen günlerde Halep HTŞ tarafından ele geçirildi, kısa bir süre sonra Hama kenti de aynı şekilde HTŞ’nin kontrolüne geçti. Şam da “sürpriz” bir şekilde HTŞ’nin eline geçti. Kimin hangi bölgeyi kontrol edeceğini, haritanın nasıl bir değişime uğrayacağını ilerlediğimiz günlerde daha net göreceğiz. Bu yazıda asıl olarak söz konusu operasyonların Türk medyasında nasıl yankı bulduğuna göz atacağız.
İllaki rastlamışızdır. Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) başlattığı operasyon kahramanlık olarak adlandırılmış, paramiliter gruplardan oluşan bu “ordu”ya methiyeler dizilmiş, gerçek olmayan bilgilerle “ordu”, olduğundan daha etkili gösterilmiştir. Neden?
Akla ilk gelenin Kürt kazanımları olduğu şüphesizdir. Türk devleti ısrarla Kürt ulusal kazanımlarını kendisi için “büyük” tehdit olarak değerlendirmekte, buna uyarak borazan medya da bu tehdit algısını kitlelere yaymakta… Bu büyük tehdidin şimdi, SMO tarafından bertaraf edilmekte olduğu iddiasıyla yağmacı, tecavüzcü, işgalci, yabancı ve paramiliter bu oluşumun Kürtlerin yaşam alanlarını tehdit eder konumlanışı ve yerleşim yerlerinin bombalanması şoven histeri ile servis edilmektedir.
SMO’nun “Özgürlük Şafağı” adı altında başlattığı operasyon burjuva-feodal medyada coşkuyla karşılandı. Neredeyse tüm gazeteler konuyu manşetlerine taşıdı. Gerek yazılı basın gerekse sanal medya platformları üzerinde oldukça fazla kara propaganda yapıldı. Elbette buna yabancı değiliz. 2015’te TC’nin Efrin’e yönelik operasyonlarında da aynı histeri ile hareket eden bir medya vardı. Değişen bir şey olmadı. Medya dediğimizde aklımıza bağımsız ve tarafsız bir platform gelmesin. Burjuva-feodal medya devlet aklını yansıtıyor. Dolayısıyla 2015’teki tutumun değişmesini beklemek egemen medyanın tarafsız ve bağımsız olduğu yanılgısına kapılmamıza yol açar. Devlet bakış açısında da değişen bir şey olmamıştır. Her ne kadar şu an “çözüm” tartışmaları yapılsa da kayyımlar atanmakta, demokratik kazanımlar tırpanlanmakta, protesto hakkı engellenmektedir. Ayrıca TC’nin bizzat beslediği cihatçı gruplar Kürtlerin kazanımlarını ve yerleşim yerlerini gasp etmek için adeta zamanla yarışa girmiş durumdadır.
Medyadaki bu şoven dili devletin propagandasından bağımsız görmek aldatıcı olacaktır. Haberler TC’nin çıkarlarına uyumlu olarak servis edilmektedir. Örneğin Devlet Bahçeli konuşmalarında Halep’e Türk bayrağı dikileceğini söylemiş, önceki konuşmasında da “Tel Rıfat’tan çıkarılanların katil olduğunu Kürt kardeşlerimizde görecektir. Suriye toprakları Suriyelilerindir. Tel Rıfat temizlendi sırada Münbiç var.” demiştir. Bu konuşmalar Meclis’te bile böyle geçiyorsa medyada vahim durumu anlamak çok zor olmayacaktır. Mehter marşlarıyla çekilen videolar, “teröristler temizlendi” diyerek lanse edilen görüntüler hepsi TC’nin Suriye’deki emelleriyle bağlantılıdır. Siyasi krizden faydalanarak SMO’yu harekete geçiren TC, Kürt bölgelerini imha etmeye çalışmaktadır. Elbette Kürt bölgelerinin SMO tarafından ele geçirilmesi, yapılan katliam çağrıları medyaya büyük bir coşkuyla yansıtılmaktadır. Kürt düşmanlığı üzerinden halk kitlelerinin bölgedeki en gerici unsurlara sempati duyması hedeflenmektedir. İşgal çağrıları medyada genişçe yer almaktadır. Bunun yanında ek olarak cihatçı yaklaşımlar da ön plana çıkmaktadır. SMO’nun içerisindeki belli gruplar cihadı açıkça savunmaktadır. Örgütün kendisinin de öne çıkan niteliği budur. Böyle iş birlikçi ve gerici bir örgütün Kürtlere saldırması nedeniyle sahiplenilmesi şaşırtıcı değildir. Medya aracılığıyla şovenizm körüklenmektedir. AKP-MHP blokundan gelen açıklamalar da buna destek olmaktadır. SMO’nun da medya araçlarını aktif kullandığı söylenebilir. Türkistan İslam Partisi’nin yayınladığı video klip buna güncel örnektir.
Medyada cihat çağrıları da sıklıkla karşılık bulmaktadır. Kürtlere karşı savaşımda hem cihat hem de şoven söylemler ön plandadır. Cihat Yaycı, “Suriye ve Irak’ta özerk bölgeler ve yönetimler kurulacaksa Türkiye’nin politikası özerk Türkeli (Türkmeneli) kurulması olmalıdır.” demiştir.
Ayrıca başka örneklerde “ABD’nin maşası YPG” denerek sanki HTŞ ve SMO anti emperyalist çizgideymiş gibi bir algı yaratılmaktadır. Oysa HTŞ’nin ABD’nin terör listesinde olması arada destek ilişkisi yok anlamına gelmemektedir. HTŞ’nin öne çıkardığı “ılımlı” politika ABD ve İngiltere tarafından desteklenmekte, uyumlu bir ortak olarak görülmektedir. Örneğin HTŞ lideri Colani CNN’e konuşmuş, burada da uyguladıkları görece ılımlı politikayı anlatmıştır.
Colani verdiği demeçte “Hiç kimsenin başka bir grubu ortadan kaldırmaya hakkı yoktur. Bu mezhepler yüzlerce yıldır bu bölgede bir arada yaşıyor ve kimsenin onları ortadan kaldırmaya hakkı yok” demiştir. Oysa İdlib’i ele geçiren HTŞ’nin diğer grupları nasıl yok etmeye çalıştığı herkesin malumudur.
Colani diğer cihatçı gruplarla arasına mesafe koyduklarını, sivillere yönelik saldırılar gibi uygulamalara karşı olduklarını ve kendisinin bu saldırılar içinde hiç yer almadığını iddia etmiştir. Ne kadar inandırıcı! CNN’e verilen bu röportaj medyada büyük yankı uyandırdı. HTŞ sanki iyilik meleği, Orta Doğu’nun kurtarıcısı gibi bir imaj yaratılmıştır. Ancak bu doğru değildir. HTŞ ve diğer cihatçı gruplar bölgedeki gerici unsurlardır. Bu gruplara medyada muhalif denmesi de bir yanıltmacadır. Onların karşı olduğu şey dinî ve ideolojiktir. Demokrasi, insan hakları gibi konularda bir istek ve arzuları yoktur. Kürt kaynaklarından gelen bilgilere göre cihatçılar bölgede “kafa kesmektedir.” Binlerce göçmen açlık ve susuzlukla sınanmaktadır. Gerici güçlerin çıkar savaşlarının bedelini yine halklar ödemektedir.
Devlet vitrinindeki Erdoğan “İdlib, Hama, Humus ve hedef tabii Şam. Muhaliflerin bu yürüyüşü devam ediyor. Temennimiz kazasız belasız bir şekilde Suriye’deki bu yürüyüş devam etsin.” demiştir. Aynı şekilde Bahçeli de Türk bayrağı dikileceğini ifade etmişti. Sormak gerekiyor. Hani Türkiye’nin operasyonlarla bir alakası yoktu? Minbic hedef gösterilip Halep’e Türk bayrağı dikilecekken TC’nin durumla alakasının olmamış hali buysa bir de olayla alakası olduğu halini merak etmiyor değiliz.
Erdoğan’dan söz ediyorken Anadolu Ajansı’nın (AA) rolüne de değinmek gerekir. Bilindiği üzere AA yanlı haber yapmada ilk sıralarda yer almaktadır. Vereceğimiz örnekler bir özet niteliğindedir: “SMO, PKK/YPG’nin Tel Rıfat-Menbiç hattında terör koridoru oluşturma planına karşı başlattığı Özgürlük Şafağı Operasyonu’nda Tel Rıfat ilçe merkezine girmeye başladı.”
“SMO, PKK/YPG’nin Tel Rıfat-Menbiç terör koridoruna engel olmak için başlattığı Özgürlük Şafağı Operasyonu’nda Tel Rıfat sahasında 3 köyü teröristlerden kurtardı.”
Atılan başlıklarda “terör” demagojisiyle SMO parlatılmakta, adeta SMO’nun yayın organı gibi hareket edilmektedir.
Birkaç gazete manşetini de incelediğimizde benzer durumu görmüş oluruz: “Tel Rıfat’a özgürlük şafağı”, “PKK adacığı 3 saatte düştü”, “Mehter marşıyla Tel Rıfat’a”, “Fırat’a kadar süpürecekler”
Anlaşılacağı üzere burjuva-feodal medyanın dili de iktidarın dilinden bağımsız değil. Binlerce insan her gün bu manşetleri okumaktadır. Kürtlere düşmanlık edilecek diye cihatçı çeteler desteklenmekte, alkış tutulmakta, idol alınmaktadır. İşte günümüz medyasının özeti budur. Kürt düşmanlığı, savaş çığırtkanlığı, cihatçı sempatizanlığı…