Geçtiğimiz haftalarda Muazzez İlmiye Çığ’ın ölümüyle kamuoyunda bazı tartışmalar yaşandı. Toplumda varlığını öteden beri sürdüren iki gerici kamp arasındaki kutuplaşma bu tartışmada da karşımıza çıktı. “Kötü olsa da kutuplardan birini seçmeyi” dayatan bir tartışmaydı bu. Devrimin ve halkın çıkarlarının karşı kutbunda yer alan bir şahsın ölümü kimi kesimlerde “derin” bir üzüntü yarattı. Çığ’ın ne kadar ilim sahibi bir kadın olduğu vurgulandı. Ancak şimdiki iktidar kliği değil de diğer kliği temsil eden bu “muhalif” şahıs hakkında ne ilericilikten ne de ilimden söz edilebilir. “Cumhuriyet kadını” olarak siyasi İslamcılığa karşı olması veya böyle lanse edilmesi bu kişiyi göklere çıkarmanın bir gerekçesi olarak değerlendirilmektedir. “Cumhuriyet kadını” tanımı dahi aslında bu şahsın gerçekliğini gözler önüne seriyor. Türkiye Cumhuriyeti ne zaman ilerici ve bilimsel bir anlayışa sahip olmuştur ki bu şahıs da “cumhuriyetin kadını” olarak aynı nitelikleri taşısın?
101 yıllık cumhuriyetin özeti bugün sokaklarda yaşananlardır. Kayyım, darbe, işkence, ezilenlere karşı sonu gelmez envai biçimde zorbalık… İşte 101 yıllık cumhuriyet.
METHİYE DİZİLEN CANAVAR
Çığ, adı anne ve babasına atfen konulan Hamide Zekeriya İtil (HZİ) Nöropsikiyatri Vakfı’nın yönetim kurulu başkanı iken kardeşi Turan İtil de bu vakfa bağlı olarak deney ve çalışmalar yürütmüştür. Vakıf 1974 yılında, Almanya ve sonra da Amerika’da ilaçların insan üzerindeki etkilerine dair incelemeleriyle ünlenmiş Turan İtil tarafından aynı içerikteki çalışmaları sürdürmek üzere New York’ta kurulmuştur. Vakfın Yönetim Kurulu Başkanlığını 1999 yılına kadar Turan İtil yürütmüştür. Oğlu Kurt İtil de 1983’ten itibaren bu vakıfta başkanlık yapmıştır.
Peki nedir bu Vakfa bağlı yürütülen deneyler? Hemen açıklayalım. Devrimcilerin iradelerini kırmak, fikirlerini zihinlerinden söküp atmak için birtakım insanlık dışı deneyler bunlar. Böyle söyleyince kulağa çağ dışı gelen bu sözler devrimciler üzerinde bizzat uygulandı. Bir kişinin iradesini kırmak için onun üzerinde türlü deneyler yapmanın bilimsel ne gibi bir yanı olabilir? İşte bugün “cumhuriyetçi bilim kadını” denen bu şahıs bu deneylerin sorumlusu, idarî yardımcısı, suçlamalar olduğunda da koruyuculuğuna soyunmuş kişidir.
Komünistliği sapkınlık ve aptallık olarak değerlendiren bu kişi ilaçlarla, iğnelerle sapkınlığın tedavi edilebileceğini savunan ve kendini bu yolda “bilime adayan” kardeşinin sıkı bir takipçisi. Ne kadar da bilimsel! Almanya’da Nazilerin bu alandaki uygulamalarını kendine rehber edinmiş bu faşist kafanın benzerlerini günümüzde de görüyoruz. Sapkınlığın tedavisi hakkındaki bu yaklaşım bakın günümüzdeki hangi “sapkınlıklarla” ilgileniyor: LGBTİ+lar! Cinsiyeti biyolojik, fiziksel, kimyasal süreçlerin sentezi olarak değil de zihinsel bir sonuç olarak gören yaklaşım erkek ve kadına dair egemen cinsiyetçi rollerle düşünmeyi, bu anlamda erkek egemen anlayışı dayatmayı vazedebiliyor. Bu tür sapkınlıkların da tedavi edilebileceğine dair anlayış belli çevrelerdeki egemen anlayıştır.
Çığ devrimci tutsaklara karşı işlenmiş bu insanlık suçunun faillerinden, hatta başta gelen sorumlularından biridir. İşkenceyi savunan, tutsakları boyun eğdirmeyi hedefleyen anlayışın bizzat sahibidir. İlaçlarla ya da toplumdan tecridi amaçlayan türlü türlü hapishanelerle, ağır işkencelerle dayatılan teslim alma politikalarının özü aynıdır ve “cumhuriyet” başından itibaren bu politikaların kaynağıdır. Devrimci tutsakların iradesi bunlara karşı mücadele içinde çelikleşmiş, varlığını korumuştur. Ne Çığ ve aile başarabildi bu iradeyi alt etmeyi ne de bunları besleyen, büyüten cumhuriyetleri. İlaçlarla, işkencelerle dün teslim alınamadı tutsaklar bugün de alınamayacak.
“Cumhuriyetin son kalesi”, “son cumhuriyet kadını” dendi Çığ hakkında. Ne de güzel “methiyeler” bir canavar için! Cumhuriyeti “çağ atlatan” bir devrim, Osmanlı’yı “çığ” gibi deviren bir yükseliş olarak görenler için mantıklı methiyeler bunlar. Oysa cumhuriyetin gösterilen, propaganda edilen yüzüyle gerçekliği arasındaki farkı bilenler için bu methiyeler onun hakkındaki rezil gerçekliği sunuyor. MLM bilimsel bakış açısıyla baktığımızda 101 yıllık cumhuriyet ezilenlerin inkâr edilen hakları ve geleciğidir, daha başlangıçta emperyalizme biat, her alanda onunla iş birliğidir, hakları için demiryolu üzerinde eylem yapan işçilerin dökülen kanıdır, işkencehanelerde yankılanan sloganları hapseden duvarlardır.
CIA VE NAZİ BAĞLANTISI
Çığ’ın kardeşi ve deneylerin yürütücüsü Turan İtil Nazi Almanya’sı döneminde Türkiye’ye sığınan Yahudi bilim insanı Prof. Dr. Philipp Schwart’ın öğrencisi. Turan İtil, Nazilerin insanlar üzerinde uyguladığı işkencelerin sonuçlarını takip eden, bu işkencelerde belirlenen anlayışları kendisine rehber alan, bilimsel araçları bu faşist amaçlar için kullanan eğitilmiş bir halk düşmanıdır. İtil ayrıca, NATO ile sıkı iş birliği yapıyor. Dahil olduğu ve destek verdiği projeler arasında CIA destekli “Zihin Kontrol Programları” da var. ABD’de kendi vakfını kursa da vakfı sıkça protesto ediliyordu. Ardından vakfı Türkiye’ye taşıdı. Böylece işkence uygulamaları burada devam edecekti. Bazı anlatımlarda devrimci tutsaklar üzerinde ABD’de piyasaya çıkacak olan bazı ilaçların denemesinin yapıldığı aktarılıyor. Nazi Almanyası’nda Dr. Mengele’nin tıbbi denek uygulamasının aynısının devrimcilere uygulandığından bahsediliyor. Bu uygulamaların CIA tarafından yakından takip edildiği de bilgiler arasında. İtil, düzenlenen toplantılara Paul Henze’nin de katıldığını söylüyor. Henze ise, CIA Orta Doğu İstasyon Şefi… CIA ve CIA destekli vakıflar üzerinden Türkiye ile ilgili çalışmış bir istihbaratçı.
TANIKLARIN ANLATIMI: “52 TANE İĞNE VURMUŞLARDI”
12 Eylül döneminde tutuklanan İbrahim Aydın, hapishanedeyken Çığ’ın kurucusu olduğu HZİ Nöropsikiyatri Vakfı’nın kendisi üzerinde yaptığı deneyleri anlattı. “Hücrelere götürüp çıkarırken yoğun iğne vurmaya başladılar. Yani ne olduğunu bilmediğimiz tarzda 5-6 enjektörün doldurulup iğne vurulduğu olaylar yaşandı. Birkaç ay sürdü bu uygulama. Saymıştım, 52 tane iğne vurmuşlardı bana. Özellikle Amerikan menşeili ‘Komünizm bir hastalıktır, dolayısıyla hastalık pekâlâ tedavi edilebilir’ diye başlayan bir projenin parçasıydı bu iğneler. Buna dair birçok suç duyurusu yaptık. Daha sonradan hastanelere götürdüler, incelediler, tahliller yaptılar. Herhangi bir şey çıkmadı. Sanırım yanlış bir ilaçmış herhalde ki komünist düşünce tedavi olmuyormuş. O dönemde o direniş içerisinde olan, hücreye giden, tek tip elbise giymeyen hemen hemen herkes o iğnelerden yedi.”
İbrahim Aydın bu cümlelerde iyi bir noktaya değiniyor: Gerçekten düşüncesine ve iradesine sahip çıkanlar ne ilaçla ne ölümle yıldırılabilir. Bu topraklar “Varsa cesaretiniz gelin” diyen, son mermisine kadar direnen nice devrimciler gördü. Devlet despotizmi altındaki işkence vakıfları devrimcilerin iradesini teslim alamadı. 1990 yılına gelindiğinde Dev-Sol militanları tarafından bu vakfın Gayrettepe’deki merkezine yönelik eylem gerçekleştirildiğini de ekleyelim. Bu tarihten sonra dernek kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. Tanıklardan devam edelim: O dönem Metris Hapishanesinde tutulan Memet Sönmez, vakfın deneylerini bianet’e şöyle anlattı: “Bize ilaç vermeye de çalıştılar, ancak birçoğumuz bunları kullanmayı reddettik. Protesto için test kâğıtlarını yırttık ve sistematik olmasa da bu işkenceye karşı direndik.”
“TERÖRİST OLMASALAR DA KATİL OLURLARDI”
“Daha sonra gazetelerde, HZİ Vakfı’nın ‘araştırmanın’ sonuçlarını yayımladığını öğrendik. Araştırmada, mahpuslar hakkında ‘Bu kişiler terörist olmasalar da katil olurlardı’ ve ‘En iyi çözüm idam olmayabilir’ gibi sonuçlara varıldığı öne sürüldü. Mahpusların 40 yıl boyunca hapiste tutulmaları gerektiği ve bu sürenin sonunda topluma zarar vermeden serbest bırakılabilecekleri iddia edildi.” Görüldüğü üzere komünizm tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak görülüyor. Ancak o günden bugüne komünizm bayrağının elden ele devredildiğini, mirasın taşındığını eklemek gerekir.
Özetle: İşkence insanlık onuruna aykırıdır ve insanlık suçudur. “Cumhuriyet kadını” güzellemeleriyle Çığ’ın halk düşmanı, insan onurunu ayaklar altına alan “vakıf idareciliği” unutturulamaz. Kaldı ki cumhuriyet tarihi de Çığ’ın kendisi gibi kanlıdır. Devrimciler, işçiler, ezilen Kürt ulusu ve bir bütün halk cumhuriyet tarihinde zulme uğramıştır. Gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz.