DOĞRU BİLİNCİ PRATİKTE BOĞMAK
…
3) Kadın bilinci hiç kuşkusuz kadının kendi pratiğinden ileri gelen bir bilinçtir. Bu bilincin “kadınlık” durumundan kaynaklandığını ve kadının maruz kaldığı her türden baskıdan, kadına yüklenen ya da kadının öteden beri taşıdığı sorumluluklardan beslendiğini söylerken de toplumsal olarak kadın pratiğinden söz ettiğimiz açıktır. Bununla birlikte söz konusu bilincin “dışarıdan” edinilemeyeceği ya da anlaşılamayacağı da söylenemez. İnsan kendi dışındaki gerçekliği kavrayabilir ve değiştirebilir olduğuna göre “kadınlıktan” ileri gelen bilinci bir erkeğin de edinme olanağı söz konusu olmalıdır. Bu nedenle kadın bilincinin sadece kadında mümkün olduğu fikrine itiraz edilmelidir. Bu düşünce yanlıştır. Kadın bilince kadın ya da erkek tüm komünistlerde olabilir ve hatta biz diyoruz ki bu bilinç komünistler tarafından özel olarak edinilmelidir ve daha ileri gidip diyoruz ki bu bilinç komünist bilincin bir parçası olmak zorundadır. Bir komünist, içinde yaşadığı toplumun hem tarihini bilmeli hem de temel özelliklerini kavramış olarak gelişmesini çözümlemiş olmalıdır. Yaşanan haksızlıkları, sömürüyü, acıları ve bunların kökenlerini incelemelidir. Bunu yaptığında ezilen cins olarak kadının acılarının, ızdıraplı yaşamının, sistematik olarak maruz bırakıldığı “zavallı yaratık” imajının onun kişiliğinde, düşünce dünyasında, psikolojisinde nasıl etkiler yarattığını, onda ne büyük hasarlara yol açtığını kavrayacaktır. Maruz kaldığı tüm bu baskıcı ve ezici yaklaşımlara özellikle emekçi kadınların ne büyük bir irade ile ayakta kaldıklarını, mücadele ettiklerini anlayabilir, bunu bilince çıkarabilir, bu kavgasının kadında biriktirdiği bilinci kavrayabilir. Bir komünist bu yönü de taşıdığı ölçüde daha güçlü bir kurtuluş mücadelesi vermek gerektiğini de anlayabilecektir. Buna bağlı olarak tüm komünistler kadın bilincini edinme ve taşıma zorunluluğunu özümseyebilecektir. Benzetirsek eğer ezilen ulus bilincini ezen ulustan bir komünistin taşımasını buna örnek alabiliriz. Kuşkusuz ezilen ulus bilincini “ulusal bilincin” bir seviyesine kadar taşımaktan söz ederiz. Bu bilincin ezilen ulus burjuvazisinin çıkarlarına hizmet etmeye başladığı seviye komünistlerin reddettiği seviyedir. Ezen ulustan bir komünist ezilen ulusun bilincini “tam hak eşitliği” seviyesinde tutar ve bu eşitlikten itibaren ezilen ulusun halkın çıkarlarını temel alarak devam eder. Bunun gibi kadın bilincinde de temel kabul ettiğimiz seviye halkın çıkarlarıyla, komünist bakış açısından daha net ifade edersek sınıfın çıkarlarıyla uyum seviyesidir. Kadın bilincini sınıf ayrımına dayanmaksızın “her şeyin üstünde” yorumlamak, mücadelenin merkezine taşımak, belirleyen özne fikir haline getirmek komünist bakış açısından uzaklaşmak anlamına gelir…
Temel yaklaşımımızı böyle tanımladıktan sonra sözünü ettiğimiz bilincin “insanlaşmakla” olan bağına değinmek yararlı olacaktır. İnsan farklı cinsiyetlerden meydana geldiği için insanlaşma süreci farklı cinsiyetlerin da anlaşılmasını gerektirmektedir. Böylece kadın bilinci dediğimiz farklı cinsiyetten ve doğal olarak gelişmiş bulunan cinsiyet eşitsizliğinden beslenen bilinci kavrayan komünist için aynı zamanda kendini çok daha ileri düzeyde insanlaşan, yeni insanın değerlerini, özelliklerini ve niteliğini kazanmak için ne yöne doğru değişmesi gerektiğini de anlayabilen kişi diyebiliriz.
Bütün bunların da özü itibarıyla pratik sorunlar olduğunu bilmek gerek: Söz konusu insanlaşma seviyesi ne söylendiğinde değil ne yapılıyor olduğunda anlaşılacaklardır.
Erkeklerin kendi cinslerinin nasıl bir sömürücü, tecavüzcü, şiddet faili, kadın düşmanı olabildiğini bilmesi, bunun “utancını” ve “ayıbını” taşıması kötü ve olumsuz değildir. Elbette bu durumun yine erkek oldukları için olmadığını, biyolojik, genetik, biçimsel yapılarının bununla ilgili olmadığını; erkeklik durumlarının, erkek egemen anlayışın bir toplumsal olgu olduğunu ve değiştirilmesi zorunlu bir devrim sorunu olduğunu bilmeleri de kötü bir şey değildir. İşte bu aynı zamanda kadının toplumsal durumunun farkındalığı, duyarlılığı anlamında kadın bilincidir. Bu farkındalık ve duyarlılık olumludur, iyidir. Cinsiyetlerin eşitliğini ve dolayısıyla toplumsal ilişkilerde cinsiyetsizliği geliştirmek anlamında karşıtına dönüşme olanağı demektir.
Tüm sınıflı toplumlarda hâkim olan cinsiyet bilinci erkek egemendir. Kadın ya da erkekte egemen olan bilinçtir bu. Biz bu bilincin karşısına zaten var olan; ama henüz sınıfsal bir öz kazandırılmamış olan erkek egemen bilincin karşıtı olarak nüksetmiş “ilkel” de olsa demokratik niteliğiyle kadın bilincinin çıkmasını olumlu, gerekli ve zorunlu olduğunu söylerken ataerkil düzenin daha tam bir ifadeyle burjuva-feodal düzeni bu bilinçle yıkacağımızı ise iddia etmeyiz, etmiyoruz. Hatta bu iddiaların “boş”, “saçma”, “hayalci” olduğunu söylüyoruz. Bununla birlikte “kadın bilinciyle ataerkil düzeni yıkamayız” diyerek cinsel olarak ezilenin bilincini reddetmek doğru değildir. Ataerkil düzende çifte sömürüye uğrayan, bu düzenin aynı zamanda taşıyıcı kolonu işlevini de gören kadınların sistemle çelişkilerinin derinleştiği bu noktada sisteme karşı konumlanmasının, kendi sorunları ekseninde de gelişmesinin gerekli olduğunu vurgulamış oluyoruz. Tohumun filiz vermesi gibi ezilen cins olarak kadında gelişen bu bilincin erkeğe ve tüm topluma doğru yayılması, ona sınıfsal bir içerik kazandırılmasının komünistlerin önemli siyasal görevlerinden biri olduğunu da buna eklemek gerekir. Ataerkil, burjuva, feodal toplumun tüm lekelerini taşırken komünist iddiadaki erkeklerin cinsiyetçi ayrıcalıklarından kopmaması, bundan yararlanmaya devam etme isteği kabul edilebilir mi? Bu noktada korkularını yenmesine, efendilik haklarının korunmasının yanlışlığını kavramasına, erkek egemen anlayıştan vazgeçmesine kadın bilinci yardımcı olacaktır. Özetleyecek olursak kadın bilincinin gereksiz ve zararlı olduğu ve hatta olmadığı düşüncesi bin yıllardır kadınlarla ilgili olumsuz, gerçek dışı yargılara, toplum ve tarih bilgisinin burjuva anlayışla aşındırılmış olmasına dayanmaktadır. Kadının insanlığın gelişmesindeki rolünün olumsuzlanmasına dayanan bir anlayıştan gıdasını almakta, kadınlara asla “güvenilmeyeceği” düşüncesinden beslenmektedir.
Bu yanlış düşünceleri düzeltmek için şunları yapabiliriz:
1) Cinsiyet eşitsizliğinin günümüzdeki ve toplumumuzdaki biçimlerini, toplumsal ve tarihsel köklerini inceleyen ideolojik ve politik eğitime ağırlık verilmelidir. Bilinç kavramı, komünist bilinç, erkek egemen bilinç ve kadın bilinci konularında öncelikle insanların ne düşündüğünü açığa çıkaran tartışmalar yürütülmeli, yanlış ve doğru fikirler saptanmalı, bunun için özel çalışmalar, toplantılar yapılmalıdır. Cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadelenin hem toplumsal kurtuluş için hem de KP’nin gelişmesi için ne kadar önemli olduğunu kavratan tartışmalar ve eğitimler yapılmalıdır. “Kendi içinde” cinsiyet eşitsizliğinin nasıl ve ne biçimlerde açığa çıktığı somutlaştırılmalıdır. Kendindeki temel birimlerde kadın sorununun devrimin temel sorunlarından biri olduğu, bizimki gibi yarı feodal, yarı sömürge toplumlarda bunun çok daha özel bir nitelik kazandığı üzerinde durulmalı, bu konuda yoğunlaşılmalı ve okuma, araştırma inceleme içeren teorik çalışma yapılmalıdır. Bu herkesin temel sorumluluklarından olduğu sıklıkla hatırlatılmalıdır.
2) Yaşamın içinde bin bir ayrıntıda gizlenmiş tek tek parçalarla uğraşmakla sınırlı kalmadan ama bunları da gözden kaçırmadan; kadınların dışarıda “en ileri, bilinçli” görünüp evde, özel alanlarda ve özel yaşamda kadınlık rollerine ve görevlerine dönmesine karşı erkeklerin “dışarıda” “kadın sorununa karşı en duyarlı kişi” gibi görünüp evde, özel alanlarda, özel yaşamda, gözetim ve denetim alanından çıktığını düşündüğü yerlerde “erkek, baba, koca, efendi vb.” rollerine ve görevlerine dönmesine karşı devrimci kişilik, devrimci yaşam, devrimci ahlak ve devrimci kültür konuları kapsamında cinsiyet ilişkilerini ele alan devrimci yaşam tarzı ve kültürüyle bunun bağını kuran kadın ve erkekleri bu konuda eğiten çalışmalar yapılmalıdır.
devam edecek…