Ürdün Filistin diasporasından, Filistin diaspora solunun temsil ettiği Ürdün Halk Birliği Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Issam Khawaja ile gerçekleştirdiğimiz röportajı paylaşıyoruz. İşgal altındaki Filistin’de sağlık çalışmalarını desteklemek üzere de faaliyet yürüten, Nöroloji ihtisaslı bir çocuk doktoru olan ve kamu hastanesinde çalışan Khawaja, Ürdün Tabipler Birliği Komitelerinin aktif üyesi.
Yeni Demokrasi: On yıllardır devam eden Filistin Kurtuluş Mücadelesi, Aksa Tufanı ardından bir seneyi aşkın süredir kararlılıkla devam ediyor. Güncel durumu ve süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Issam Khawaja: Bu dönemi Filistin direnişinin yeni niteliksel bir süreci olarak değerlendiriyorum. Direniş bakımından özellikli bir dönem olmasını tarif etmemin nedeni ise aslında bu durum Filistin halkı için yeni özelliklere sahip; Filistin Direnişi ve halkı, tarihinde ilk defa bu denli uzun bir süre boyunca Filistin toprağı üzerinde direniyor. Daha önceki süreçlerde özellikle 1967 yılından sonra Filistin silahlı mücadelesi bütün mücadele süreçlerini Filistin etrafında ya da çeperinde gerçekleştirebiliyordu, orada sürdürebiliyordu. Ürdün’den, Lübnan’dan ve çeşitli yerlerden saldırabiliyordu ama bugün artık bu direniş tarihsel Filistin coğrafyası içerisinde gerçekleşiyor. Bu anlamıyla Filistin Direnişi, niteliksel olarak kendini ileriye taşıyan bir noktadadır. Bunun dışında bölgemizde Siyonist varlığın karşısında duran direniş, temsiliyeti bakımından farklı. Elbette önceki süreçlerde de enternasyonal dayanışma vardı ancak bölgesel olarak değerlendirdiğimizde 1982 yılına kadar çevrede başka bir direniş çevresi yoktu.
1982 yılında ise işgal devletinin Lübnan’ın güneyinden başlayarak Beyrut’a kadar gerçekleştirdiği işgalden sonra Lübnan’da geniş bir Lübnan Ulusal Direnişi başlatıldı. Bunun başlamasıyla beraber aslında Filistin dışında yeni bir direniş unsurunun bölgede ortaya çıktığı bir döneme girmiş olduk. 1982 yılı itibarıyla başlayan ve sonrasında Lübnan İslami Direnişi olarak devam eden Lübnan Ulusal Direnişi, 2000 yılında ilk defa işgalciyi işgal ettiği topraktan silah ve direniş fiili ile, gücü ile çıkarmayı başardı. Elbette Filistin’de on yıllardır devam eden bu direnişin tarihsel Filistin içerisinde ivme kazanmasının ve uzunca yıllardır devam ediyor olmasının yansıması olarak biz en sonunda 7 Ekim’i gördük. Aksa Tufanının bu şanlı hamlesinin Filistin Direnişi tarafından yapıldığını gördük ama 7 Ekim’den sonra, 8 Ekim itibarıyla direniş ekseni genel olarak bölgede ama bilhassa Lübnan Direnişi Lübnan’da kesintisiz bir şekilde hemen eyleme ve direnişe başladı. 8 Ekim itibarıyla başlayan süreç, Lübnan Direnişinin başlattığı sürecin akabinde Yemen’e ve Irak’a sıçradı ve orada da destek direniş cephelerinin açıldığını gördük. O süreçten bu yana aslında topyekûn biçimde Arap bölgelerindeki ya da ülkelerindeki direnişin aktifleştiğini gördük. Elbette bunu İran’ın desteklediği bir direniş ekseni olarak sayabiliriz ama fiili olarak bu direnişi bir cephe olarak açan ülkeler Lübnan, Irak ve Yemen olmuştur. Filistin’de niteliksel olarak bu ivmeyle tarihsel Filistin içerisinde yeni bir dönemin başlamış olması bir yana, bu bölgede niteliksel olarak yeni olan diğer şey direniş ekseninin ve cephelerin sadece Filistin direnişine destek veren pozisyonda değil, artık az önce de sözünü ettiğim gibi kendi direnişini bir bütün ve birlik içinde olarak tek kader, tek direniş olarak görüyor olmasıdır. Bir parçanın kaderinin diğer parçanın kaderini belirlediği bir direniş birlikteliğinin sürecine girmiş olduk. Bu direniş bu anlamıyla Siyonizm’in bu bölgede emperyalist çıkarlarının karşısında önemli bir yeni niteliksel sıçrayış yaratmıştır.
Yeni Demokrasi: Siyonist İsrail emperyalizm ile ilişki içerisinde savaşta birçok olanağa sahipken Filistin Direnişi sınırlı olanaklar ile mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyor. Bu süreci Halk Savaşı bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dr. Issam Khawaja: En nihayetinde direniş, bölgede emperyalizme karşı ve Siyonizm’e karşı zaferi birden tek bir askeri hamlede gerçekleştirebilecek bir durumda değildir ve hiçbir zaman olmamıştır. Bu şekilde değil, bunu uzun erimli cepheler savaşı, alanlar savaşı ve düşmanın zaman içerisinde tükenmesine neden olacak; zaferleri, küçük zaferleri biriktirerek ilerleyecek bir nihaî stratejik zafer olarak görmemiz gerekiyor. Belki terminolojimizle ifade edersek, uzun erimli Halk Savaşının bir benzerinin bu bölgede şu an yaşandığını söyleyebiliriz.
Filistin’de, Vietnam’da ve dünyanın birçok yerinde olan savaşın bir benzerini bu bölgede yaşıyoruz, elbette farklılıkları var; burada cepheler farklı alanlarda farklı halkların, farklı kültürlerin birbirinden başka şekillerde sürdürdüğü bir savaş olarak devam ediyor ama niteliksel olarak bunun uzun erimli ve düşmanı yavaş yavaş tüketen bir savaş olduğunu söyleyebiliriz. Yani, bu niteliksel bakımdan sadece halkın bazı alanlarda örgütlendiği ya da komiteler oluşturulduğu şekilde değil bunu da aşan, bu savaş tekniklerini neredeyse gelişkin ordulara yakınlaşan boyutta sürdürdüğü; füze sistemlerinden, farklı teknikleri kullanarak daha ileri taşıyan bir boyutta olduğunu söylemek ve görmek mümkün. Bunun nedenine baktığımızda karşı tarafta Siyonist varlığın savaşçı niteliğinin etkisi var. Özellikle emperyalist ülkelerin, ABD desteğinin ve bütün bu emperyalist ülkelerin silah desteğine baktığımızda çok gelişkin bir cephane var, çok gelişkin bir silah deposu var o yüzden bunun karşısında direniş zorunlu olarak bu Halk Savaşını daha farklı yöntemlerle, daha profesyonel olarak silah kullanımına doğru taşıma niteliğini de beraberinde geliştirdi. Bu anlamıyla şu an bütünsel olarak bu direniş -bugün Arap dünyası veya ulusu sadece Arap ulusu değil belki bir yandan İslam diyarını da dahil edebileceğimiz bölgesel ve daha geniş çaptaki halklar- Siyonist ve emperyalist saldırganlığın karşısında.
Direnişi ABD ve emperyalist merkezlerin bu bölgede yaratmaya çalıştığı yeni Orta Doğu projelerini hayata geçirmesinin önündeki en önemli engel veya tek engel olarak görüyoruz. Daha öncesinde emperyalist ülkeler Siyonist ortaklarıyla burada yeni Orta Doğu projelerinin adımlarını atmışlardı ve 2006 yılında bu proje durmuştu. Bugün yeniden ve yeniden bunu deniyorlar ve her sahada denemeye çalışıyorlar. Denemelerinin nedeni tabii ki ABD’nin ve emperyalist ülkelerin bu bölgenin, bütün kaynaklarının ve halkların üzerinde tahakküm kurmak istemesi ama bugün bu direniş küçük ölçekli gibi görünse de aslında karşısında büyük olan dev emperyalist gücü durdurabilenin direniş gücü olduğunu görüyoruz.
Emperyalizm ve Siyonizm şu an bu soykırım savaşında ve sürecinde aslında bir varlık savaş veriyor. Çünkü 7 Ekim’den sonra ya bir hezimetin içinde olacağını ya da bölgede genişleyeceğini biliyor. Ya bölge üzerinde tahakküm kuracak ya da direnişin karşısında büyük bir yenilgiye uğrayacak. O nedenle emperyalizmin şu an vahşileşmesinin temel nedeni kendini bu bölgede bir varlık yokluk savaşı içinde bulmasıdır. Keza Siyonizm için de bu geçerlidir. O nedenle bu güç ile saldırıyorlar. Ama elbette biz kendi haklarını savunan, kendi toprağı üzerinde ezelden bu yana yaşama hakkını ve iradesini savunan halklar olarak kendi direnişimizin tarihsel olarak kazançlı çıkacağından eminiz.
Yeni Demokrasi: Direnişin birçok önderi suikastla hedef alındı ve öldürüldü, bu durum direnişin seyrini sizce nasıl etkiledi?
Dr. Issam Khawaja: Tarihsel olarak baktığımızda da direniş liderleri ilk defa suikastlara uğramıyor. Filistin tarihi boyunca Filistin liderleri hep suikasta uğradı. Ama daha öncesinde de olduğu gibi bugün de direniş liderlerinin ölmesi Filistin direnişinin bitmesi ya da zayıflamasına değil tam tersine bütün bu liderler halk için bir ilham kaynağı olmasına neden oluyor. Direnişin daha da yükselmesine ve devam etmesine neden oluyorlar. Bu nedenle aslında bugün direnişin liderleri bakımından ağır bir zayiat verdiğini görsek de yine de büyük bir bedel ödeyerek büyük bir cesaretle direnişin kendi sesini ve gücünü yükselttiğini görüyoruz. Bu direniş Siyonist varlık içinse çok yeni niteliklere sahip, içeride Siyonist topluluğu tehdit ediyor, yerinden ediyor. Filistinliler için ise bir kez daha Nakba’nın gerçekleşmesine izin vermeyecekleri bilinci çok berrak. Filistin ve Lübnan halkı tüm koşullar altında direnişin etrafını çepeçevre sarmış durumda, direniş bayrağını düşürmemeye kararlı. Bu direniş hattı, halklara ilham veriyor.
Yeni Demokrasi: Dünya halkları 1 yılı aşkın süredir Filistin halkı ile dayanışma sesini yükseltmeye devam ediyor. Siz bu bağlamda Türkiye’deki ve bölgedeki eylemleri nasıl değerlendiriyorsunuz. Devrimcilerden beklentiniz nedir?
Dr. Issam Khawaja: Biz Filistin halkı olarak dünyanın her yerinde, her köşesinde Filistin için yapılmış olan tüm eylemlerin, tüm dayanışma eylemlerinin her birinin gerçekten değerli olduğunu görüyoruz. Ve mücadelemiz sürecinde çok değerli bir noktada olduğunu düşünüyoruz. Özellikle son 1 yıl içerisinde Filistin davası tarihte hiç görmediği kadar uluslararası bir dayanışmayla kuşatıldı ve desteklendi. Bunu hem niteliksel hem kitlesel olarak çok büyük bir dayanışmadır. Aynı zamanda bir süreklilik kazanmış olması, sürekli ve her alanda olması büyük bir dönüşüme yol açtı ve en önemli dönüşüm bilinç düzeyinde gerçekleşti. Artık dünyanın birçok köşesine sinmiş olan yeni bilinç, Filistin halkının haklı davasıdır ve Siyonizm’in maskesinin düşmüş olmasıdır. Bu bizim için en değerli şeydir. Bir yandan da Filistin cephesinde bu direnişin tek başına olmadığını, Filistin halkının yalnız olmadığını göstermiş olması, Filistin direnişinin kararlılıkla sürdürmesine ve hiçbir şekilde geri adım atmamasına kapı araladı.
Elbette bu dünyanın her yerinde devam eden dayanışma eylemlerinin devam etmesini diliyoruz ve bekliyoruz. Çünkü bu bize hem güç veriyor hem de dünyada Filistin meselesinin yeniden konuşulmasına ve her zaman her alanda konuşulmasına neden oluyor. Bunun yanında, bu dayanışma eylemliliklerinin süreklilikle devam etmesinin yanında, aynı zamanda işgal devletini tecrit etmeye, boykot etmeye, işgal devletine giden malları engellemeye, lojistiği engellemeye ve işgal devletine giden her türlü desteğin engellenmesine yönelik bir eylemliliğe dönüşmesine dair devrimcilerden beklentimiz var. Çünkü bu hem bu dayanışmayı gerçek hale dönüştürür hem de aynı zamanda Siyonist devletin serbestliğinin kısıtlanmasına neden olur. Filistin halkının sürdürdüğü mücadele dünyanın her yerinde bir direniş niteliğinde, işgal devletine karşı tecrit alanlarının yaratılmasında karşılık bulmuş olacak. Bunlar bir araya geldiğinde Siyonist varlığın karşısında topyekûn bir direniş olarak görülecektir.
Yeni Demokrasi: Katkılarınız için teşekkür ederiz.