Bu yanlış fikrin düzeltilmesinde KP pratikleri ve fikir mücadeleleri özellikle önemlidir. Somut çelişkileri soruna dönüştürmek özellikle eğiticidir. Bu anlayışa tekabül eden sorunları eğitim çalışmalarının gündemi haline getirmek ve çözümler üretmek ilerlemenin, öğrenmenin kendisidir. Bu yanlış fikirlerin esas olarak siyasal geriliğinin bir ürünü, yansıması olduğunu da unutmamak gerekir. Bu sebeple eğitim çalışmalarında sınıflar mücadelesi tarihi, kadın mücadelesi tarihi hakkında başta Marksist klasikler olmak üzere okuma, inceleme ve ayrıca araştırma yapmak gereklidir. Bunu planlayan, örgütleyen, denetleyen ve bu konu üzerinde ciddiyetle duran bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. “KKH’nin yaratılmasına muhakkak ki tüm komünistler coşkuyla katılmalıdır” düşüncesi sahiplenilmeli, “kadın sorunu kadınların sorunudur” düşüncesinin kökü kazınıp atılmalıdır.
KADIN BİLİNCİ HAKKINDA
Bilinç toplumsal pratikten çıkar, büyür ve gelişir. Çoğu bilinç topraktan kendiliğinden çıkmış alazalar gibidir. Kendiliğinden yetişen yararlı bitkiler de vardır, zararlı bitkiler de vardır. İçinde yaşadığımız toplum sınıflı bir toplumdur. Türkiye yarı feodal, yarı sömürge bir ülkedir. İşte bu, bilincimizin, düşüncelerimizin yetiştiği topraktır. Bu toplumda halkın bilincinde gelişen fikirler de çoğunlukla burjuva-feodal pratiklerden gelir. İşte bu toprak burjuva-feodal bir anlayışla işlenmekte, halkın bilincine gerici, özel mülkiyetçi fikirler hâkim sınıf kurumlarının eliyle ekilmektedir. İşte bunlar zararlı fikirlerdir, bu fikirler öncelikle toplumsal yaşamın bir ürünü olarak kendiliğinden açığa çıkmış olsa da iktidardaki sınıfların niteliğinden kaynaklı zararlıdır ve onlar eliyle yayılıp büyütülmektedir. Ancak egemen olanın tüm çabasına rağmen bu toprakta kendiliğinden biten yoncalar gibi yararlı ve doğru fikirler de tarihin her aşamasında boy vermiştir. Bu her şeyin karşıtıyla birlikte var olması ile açıklanır. Sınıfın kendiliğinden bilinci topraktaki alazalar gibiyken toprak doğru ellerle işlendiğinde ayrık otların ayıklanması gibi yanlış fikirler de sökülüp atılabilir. Doğru fikirlerin gelişmesi bu sayede sağlanabilir. Bütün bu hareket, kendiliğinden bilincin kendisi için bilince dönüşmesindeki gibi bir seyir izler.
Burjuva-feodal toplum sömürüye dayalı bir toplumdur. Onda hâkim olan da sömürücü bir bilinçtir. Burjuva-feodal toplum erkek egemen bir toplumdur, onda hâkim olan da erkek egemen bilinçtir. Erkek egemen bilinç erkeğin birinci sınıf insan, kadınınsa ikinci sınıf insan olduğu anlayışına dayanır. Erkek kadın karşısında sınırsız haklara sahiptir. Kadını erkeğin ve erkek egemen toplumun kölesi haline getirir. Bu bilinç toplumun tüm üyelerine sirayet etmiştir. Erkek olanda bu bilinç kendini üstün ve ayrıcalıklı görme, bu bağlamda özgüvenli, tamamlanmış bir kimlik biçiminde yansımasını bulup gerçekleşirken kadında erkeğin efendilik haklarını tanıma, benimseme buna uygun şekillenme biçiminde varlık bulur. Bu durumda kadın zaten kendini erkekle eşit göremez. İşte bu noktada “Kadın bilinci nedir?” diye soracak olursak kadın bilinci öncelikle bu haksızlığın, bu eşitsizliğin farkına varmaktır. Kadına özgü hem toplumsal hem de tarihsel erdemleri gururla taşıyabilmektir. Cinsiyet kimliğinin ikinci insan olarak görülmesine bu farkındalıkla karşı çıkmak, bu tarihsel haksızlığa son vermek üzere konumlanmaktır. Kadın bilinci kadın olduğunun, ezilen cins olduğunun, bu cinsiyet kimliğinin farkındalığı ve duyarlılığıdır. Böyle tanımlandığında kadın bilincinin yanlış bilinç olmadığını söyleyebiliriz. Oysa kadın bilinci genel olarak böyle anlaşılmamaktadır. Aynı erkek egemen bilinçte olduğu gibi kadın bilincinin doğru kavranmaması devrimci mücadeleye çok ciddi zararlar verir.
Doğru Bilinci Pratikte Boğmak
Kadın sorunundaki eksik, yanlış kavrayışımız bilinen bir gerçek. Bu, soruna karşı ciddi bir duyarsızlık ve kayıtsızlığı beraberinde getiriyor. İlişkilerde-çalışmalarda bu açık bir biçimde yansıyor. Burada sorunun kadın bilincinin zayıflığından ya da olmayışından kaynaklanmadığı da yaygın bir düşüncedir. Kadın sorununda kadınların gerçek kurtuluşunun devrimde, Türkiye açısından bunun ilk aşamasının Demokratik Halk Devrimi’nde olduğunu, kadın sorununun sınıfsal bir sorun olduğunu temel kabul ettiğimiz ve doğru ideolojik-sınıfsal anlayışı savunduğumuz bir doğrudur. Ancak sorun genel olarak bu doğru ideolojik-sınıfsal temel ilkeye pratikte ne kadar bağlı olduğumuzdadır. Bu temel ilkeyi hayata uygularken karşımıza çıkan tablo kadın bilincinin içerilmiş olduğu komünist bilincimizin pek bir zayıf olduğudur. Kadınların devrime kazanılması, içerisinde gelişip örgütlenmesi ve daha ileri düzeyde kadınlar için bir silah haline gelmesi meselesine baktığımızda hiç de kadınların gerçek kurtuluşunun devrimde, devrimin gerçek zaferinin ise kadınların devrime kazanılmasında olduğunu kavrayarak hareket etmediğimizi görürüz. İşte bu esas olarak komünist bilincin zayıflığına, komünist bilinçte içerilmiş olan kadın bilincinin zayıflığına işaret eder. Kadın bilinci saf bir sınıftan kadınların bilinci değildir. O, denebilir ki her sınıftan kadınların cinsiyet bilincidir. Ve kadın bilinci kendiliğinden bir sınıf bilincine dönüşmez. Ancak o ezilen cinsin bilinci olması bağlamında demokratik bir içeriğe sahiptir. Biz kadın bilincinin bu demokratik muhtevasını savunur, hâkim sınıfların çıkarları doğrultusunda gelişmesine ve hizmet etmesine karşı çıkarız. Çünkü sadece işçi ve emekçi kadınların değil sınıfın bir bütün çıkarlarına zarar verecek olan sınıfları cinsiyet ekseninde birleştirme çabası ideolojik olarak düşmanımızdır. Komünist fikir ve bilinçte kadınların ezilen cins kimliğine yönelik bu demokratik içeriği savunmakta bir eksiklik varsa zaten orada burjuva bir yaklaşım var demektir. Bu açıdan kadının bilincinin demokratik, ilerici yönünü savunup sahiplenirken onun sınıf uzlaşmacı, cinsiyetçi yaklaşım ve içeriğine karşı çıkarız. Biz kadın bilincini esas olarak en fazla da ezilen işçi-köylü kadınları devrim saflarına kazanmak için destekler, onları burjuva kadınlardan ve onların cinsiyet emellerini, burjuva kadının cinsiyet emellerinden ayırırız. Kadın bilincinin bütünüyle demokratik bir muhtevaya sahip olmadığını, onun burjuva bir içerik barındırdığını da biliriz. Bu sebeple kadın bilincinin sınıf perspektifiyle işlenmesini, komünist bilince içerilmesini savunuruz. Kadın bilincinin ezilen cinsin kendi cinsiyet kimliğinin farkında olması ve onun duyarlılığı olduğunu söylemiştik. Komünist hareket içinde bu farkındalık ve duyarlılık henüz olması gerekenin gerisindedir. Öyle ki bazen bu gerilik sorunun kabulünün “istemeye istemeye” hatta “yüz ekşiterek” dile gelmesiyle karşımıza çıkmaktadır. Bu farkındalık ve duyarlılık bazen de göstermeliktir. Bu sebeple tutarsız, ikircikli, duruma göre tavırlarla karşılaşabilmekteyiz. Oysa bu tarz bir bilinç komünist değildir ve komünist bilinç özü itibarıyla sonuna kadar devrimci tek sınıfın en üst bilincidir ve bunun da en azından yarısı “kadın pratiğinden” gelir.
Kadın bilinci konusunda yanlış fikirler çoğunlukla şu şekilde açığa çıkmaktadır:
1) Kadın bilinci komünist bilinçten farklı olarak ayrı bir bakış açısından doğan ve gelişen, kadın dışında kavranamaz, üretilemez bir bilinç olarak yorumlanıyor. Cinsiyetçiliğe ve dolayısıyla kadın üzerindeki baskıya karşı sadece kadınların verebileceği bir mücadeleyle son verilebileceği inancı da erkeği bu devrimci-demokratik mücadeleden uzaklaştıran siyasî tutum da bu yorumdan ileri gelmektedir. Komünist bilincin kadın bilincine yabancı, onu kapsamayan, onu görmezden gelen bir bilinç olduğu iddiasını içeren görüşlerin de kaynağı olan bu yaklaşım komünist bakış açısının “cinsiyet körü” olmasından hareketle ilk bakışta doğru görünür. Oysa söz konusu körlük olaylara bakış açımızla, değerlendirmelerimizde ve yöntemlerimizde cinsiyetin etkisiz olmasıyla ilgili bir körlüktür. Komünist bakış açısından “sınıf bakış açısı” veya işçi sınıfının çıkarları etkendir sadece. Bunun da “sömürülen son sınıf olma gerçekliğiyle” ilgili olduğu, bu konumdan ötürü sınıf bakış açısının “objektif olma zorunluluğu/kaçınılmazlığı” iddiası içerdiği açık olmalıdır. Tarihsel ve diyalektik materyalizm bilimsel bakış açısıdır, diyoruz. Devamla bu bilimsel bakış açısının öznesinin sömürülen son sınıfın çıkarlarıyla, hareketiyle objektif olarak uyumlu olduğunu ileri sürüyoruz. Bunun bilimsel felsefe, ideoloji olduğu iddiasının da temeli budur. Farklı cinsiyetlerin toplumdaki konumları, gereksinimleri, farklı durumlardan etkilenme dereceleri buradaki gibi bilimsel olanla “tam” bir örtüşme gerçekleştiremez. Bunu “işçi kadını” ayırarak ileri sürmemiz beklenebilir. Doğru olmakla birlikte burada belirleyici özellik cinsiyet değil işçiliktir. İşçi kadın işçi olmakla bilimsel olanla “tam” olarak örtüşebilir. Tarihsel materyalist yorumun insanlık için ortaya koyduğu görüş kadın ya da erkek veya her türden cinsiyet için “işçi sınıfının kurtuluşu ile tüm insanlığın kurtulacağı ya da kurtuluş yoluna gireceği”dir. Burada temel unsur “sömürünün sona ermesidir. Sınıfların varlığına dayanan sömürünün sona ermesi insanlık için her türden ayrımcılığın da sona ermesi ya da bu yola girmesi demek olacaktır. Komünist bakış açısının kadın kurtuluşunu içermediği fikri bu bakımdan sübjektiftir, yanlıştır. Bu durum somut gerçekler üzerinde anlaşılabilir, bu yaklaşımın kadın bilincini, kadının toplumsal konumunun, gereksinimlerinin ve aynı olaylardan farklı düzeylerde etkilendiği gerçeğini dışladığını söylemek ise doğru değildir. Aksine komünist bakış açısında her olay ve durum evrensel bir özellik içerdiği kadar özneldir de. Farklı cinsiyetlerin, cinsel kimliklerinden ötürü aynı baskıları veya koşulları kendince yaşayacaklarını ve kendince olanın ayrıca ele alınması gerektiğini bilir ve savunur. Bu sebeple pratiğe ve somut duruma vurgu yapıyoruz. Komünist bilinç işçi sınıfının sınıf bilinci olarak tüm olguları doğru çözümlememizi sağlar. Ancak bu söylemi genelleştirerek, “evrensel” olana aşırı yüklenerek öznel olanı yadsıyarak kendini kolayca gizleyebilen erkek egemen akla özel dikkat etmek gerekir. Çünkü o akıl komünist bilincin kadın bilincini kapsadığını çeşitli küçük burjuva hesaplarla göz ardı etmektedir. Kadın bilincini kapsamayan, cinsiyetçiliğe bağlı baskıyı, farklı gereksinimleri ve duygulanımları yadsıyan bir bilinç zaten tam bir komünist bilinç değildir. Bu sebeple her seferinde komünist bilinçte içerilmiş bir kadın bilincinden bahsederiz. Bizim dışımızda, bize rağmen bir kadın bilinci vardır ve hatta bu zaten genel olarak böyledir. Bu, kadınların kimliklerinin ne olduğunun, nasıl bir yaşam sürmek zorunda bırakıldığının, ezildiğinin, horlandığının, aşağılandığının, küçümsendiğinin farkında olmasını içeren kendiliğinden cinsiyet bilincidir. Kadın bilinci aynı zamanda kadına “has” olan tarihsel olumsuzlukların da ve hatta sınırlı da olsa bunun kaynaklarının da biliniyor olmasını içeriyordur. Bu bilincin varlığı, gelişmesi ve eyleme dönüşmesi komünistlerin reddedeceği bir şey değil tam aksine gelişmesi ve sınıfın kendisi için bilincinin içine alınmasını isteyeceği, bunun için çalışacağı bir bilinçtir. Mücadelenin en azından yarısı bu bilinci taşıyanlardan oluşur. Komünist bilincin mekanik şekilde, yaşayan, gelişen, canlı bir bilimsel düşünme yolu, yöntemi olarak kavramamaktan doğan ve bu sebeple erkek egemen anlayışa örtü olarak kullanılan “komünist bilinç” savunularına dikkat edilmeli, komünist bilincin birçok yön ve derinlik barındırdığı kavranmalı, komünist bilincin salt evrensel savunusuna karşı uyanık olunmalıdır.
2) Kadın bilincinin KP içerisinde birliği bozduğu, feminist bir anlayış olduğu savunusuyla kadın bilincine karşı çıkma… Bir kısım yoldaşımız için kadın bilinci sadece zararlı değil düşmandır da. Kadın bilincinin ne olduğu konusunda yaygın olumsuz fikirlerden ileri gelen bu anlayış özü itibarıyla erkek egemendir. Kadının ikinci sınıf görülmesinden kaynaklı onun düşüncesine, onun duygularına güvenilemeyeceği, kadının zekasının, becerilerinin erkeğinkinden geri olduğu anlayışıyla da birleşen, kadın bilinci gelişirse yıkıcı sonuçlar doğurur anlayışına varılabilmektedir. Bunun aynı zamanda fikirlerine, ideolojisine güvensizlik de barındırdığını söyleyelim. Bilinmektedir ki kadın, toplumumuzda “fitne eken”, “cadı”, “kötülük ve uğursuzlukların sebebi” olarak görülmektedir. Çok eski toplumların inanışlarından günümüze kadar gelmiş olan kadın hakkındaki olumsuz yargılar, kadının kendi cinsiyetinin bilincinde, tarihsel bilgisi ve deneyimi ile yaşamda var olmasını baskılamış, kadının tüm insanlık tarihi boyunca ya yokmuş gibi ya da insanlığın gelişmesinde bir “engel” gibi kodlanmasına yol açmıştır. Bu, varlığını bugün de yeni biçimlerde sürdürmektedir. Kadın bilincinin “birlik bozucu”, “yıkıcı” olacağı düşüncesi tarihî köklere sahiptir. Bilim dışı tarih yazını “fettan kadınlar” yüzünden çıkan savaşlar, yıkılan devletler, cezalandırılan uygarlıklar hikâyeleri ile doludur. Değil bir kadının bilinçli bir varlık göstermesi sadece fiziksel varlığı dahi yıkıcılığa neden olarak görüldüğü koşullarda kadın bilincinin doğrudan reddinin nedeni anlaşılır olmaktadır.
Erkek egemen toplumun tüm alanları bu düşüncelerle ya kadına kapatılmaktadır ya da kadının erkek egemen sınırlar içinde var olması istenmektedir. Aksi halde yıkım yaşanacağı, birlikte mücadele zemininin dağılacağı düşünceleri varlık göstermektedir. Burada birlik bozucu bir unsur olarak ezilen cinsin bilincini görmek; ama yine birlik bozucu bir unsur olarak ezen cinsin bilincini görmemek bu gibi fikirlere yol açar. Komünistlerin (kadın ya da erkek) cinsiyet eşitsizliğine karşı geliştirdiği her mücadele, ezilen safında her mevzilenme, bununla bağlantılı gelişen her refleks bu sebeple erkek egemen anlayışa çatmaktadır. Komünistlerin “kadın bilincinin” KP’nin erkek egemen yanlarına yönelmesi ve onunla çelişmesi normal olandan öte gerekli ve zorunludur. Bunun birliği bozduğu, ilişkileri zedelediği düşüncesi ise yanlıştır. Bu konu üzerinde çelişmek gelişmenin önünü açacaktır. Çünkü birliğin hızlıca bozuluyor olması kadın bilincinin güçlü olmasından, yıkıcılığından değil komünist bilincin zayıflığından, komünist bilincin kadın bilincini kapsamına alarak biçimlendirememesinden, ona sınıfsal bir nitelik kazandıramamasından ileri gelmektedir. Ya da erkek egemen bilincin kırılganlığındandır.
“Komünisti birazcık kazı altından bir filisten çıkar! Elbette onu duyarlı, yerinde kazımak gerekir kadın meselesi ile ilgili anlayışında.” (Kadın Sorunu Üzerine, İnter Yayınları, s.324) Clara yoldaş öyle diyor. “Birlik bozuculuğu” kadın bilincinde, ezilenin duyarlılığında, farkındalığında değil erkek egemen anlayışta esas olarak aramak, ibreyi bu yöne doğru bükmek, yayı bu tarafa doğru germek, oku o yöne doğru fırlatmak gerekmektedir. Erkek egemenliğini normalleştiren, kadının “doğal” gibi görünen eşitsizliğe karşı isyanını haksız gören yaklaşımlara karşı ibrenin kadın bilincinin gelişmesine doğru bükülmesi zararlı değildir. Eşitsizler arasındaki ilişkide eşitsizliği ortadan kaldırmak için yapılması gerekenler vardır. Bu erkek egemen anlayışın karşısına kadın bilincinin komünist bir perspektifle çıkarılmasıdır.
devam edecek…