“(…) Bir yerde rastlantı gibi görünen şey diğer tarafta zorunluluk olarak karşımıza çıkar. Engels şöyle tanımlamaktadır. “Gereklilik ve rastlantı, sebep ve etki, ayrı ayrı ele alınan, birbirine dönüşen, iki temel karşıtlıktır.”
Bir yerde rastlantı, kendini zorunluluk olarak saptar, başka bir yerde doğal zorunluluk, kendini rastlantı olarak saptar. Metafizik tek başına rastlantı veya zorunluluğu referans alırken, diyalektik, rastlantı ve zorunluluğu karşıtların birliği olarak ele alır. Kar, yağmur, fırtına, yıldırım, rastlantısal gözükür. Ama doğa bilimleri bu görünüşün altında bir zorunluluğun yattığını ifade eder ve bunu ispatlar. Aynı şey toplumlar için de geçerlidir. Toplumda insan bilincinin yönlendirmediği birçok olay rastlantının egemenliği altında meydana gelir. Ne var ki bu rastlantıların altında ekonomik zorunluluklar yatar. Örneğin kapitalizmin ekonomik bunalımları rastlantı gibi gözükebilir. Oysa rastlantının altında kapitalizmin rekabet ve kâra dayalı ekonomik yapısı vardır ve bu krizleri zorunlu kılar. Ya da sermayenin değersizleşme yasası rastlantı gibi görünen krizin altında yatan nesnel zorunluluktur. Yüzde gözüken, hüküm süren rastlantıdır ama özde zorunluluk hüküm sürer.
Zorunluluk (gereklilik) ile rastlantı arasında içsel kopmaz bir bağlantı vardır. Rastlantı, zorunluluğun tümleyeni, görüntüsü ve ayrılmaz parçasıdır. Görüntüye hakim olan rastlantı olduğu için sanki rastlantının hiç bir nedeni yokmuş gibi gözükür. Uçak bir rastlantı sonucu düşer. Ama altında mutlaka bir neden yatar. Bu neden hava koşulları olabilir, pilotun dikkatsizliği olabilir veya motor arızası, benzeri teknik arıza olabilir. Başka bir vermek gerekirse içinde mermi olan bir tabancanın tetiğine bastığımızda olağan koşullarda ateş alır. Eğer ateş almıyorsa bu bir rastlantıdır. Ama ateş almamasının bir nedeni vardır. Örneğin tetiği bozuktur. Tetiği bozuk olan tabanca zorunlu olarak ateş almaz.
Söylediklerimizi toparlarsak; doğada ve toplumda, hem zorunluluk, hem de rastlantı vardır. İkisi hem aynı şey hem de değildir. Rastlantı beklenilmeyen, öngörülemeyen zorunluluktur. Doğal zorunluluk ise beklenilen, öngörülebilen şeydir. İkisi birbirine dönüşme kapasitesine sahiptir. Rastlantının nedenlerini bilsek de bilmesek de onun altında yatan zorunluluğum nedenleri vardır. Nedeni olmayan bir rastlantı yoktur. Ama nedeni şimdi bilinmeyen rastlantı vardır.
DEVRİMİN ZORUNLULUĞU (TARİHSEL ZORUNLULUK)
Üretim araçlarının özel mülkiyet altında bulundurulması ile üretimin toplumsallaşması arasındaki çelişme, kapitalist toplumda devrimi tarihsel bir zorunluluk halini getirir. Toplumsal devrimin temelini oluşturan üretim güçleri ile üretim tarzı arasındaki çatışma kendiliğinden ortadan kalkmaz. Kapitalizmin yıkılmasının kaçınılmazlığı yani üretim güçleri ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmanın sonucu olarak ortaya çıkan sıçramaya sosyal devrim denir. İşte bu sıçramayı yapabilmek için ayrıca bir de örgüt gerekmektedir. Bu örgüt bir parti olmalıdır. Parti, işçi sınıfının en ileri, en nitelikli unsurlarının, bu unsurların deneyiminin, devrimci ruhunun proletaryanın davası uğruna yapacağı sonsuz özverinin toplamıdır. Ancak böyle bir parti burjuvazinin tüm saldırı ve özel mülkiyetine son verebilir. Burjuvazi milyonlarca insanın barbarca sömürülmesi, baskı altında tutulması ve açılığa mahkum edilmesini devlet denilen özel örgüt aracılığıyla sağlar. Bu koşullarda üretim araçlarının üzerindeki özel mülkiyetin ortadan kaldırılması için gerekli olan örgütlenme aracı ise proletaryanın partisidir. Bu parti ideolojik ve politik bir örgüt olmalıdır. Parti, işçi sınıfının ideolojisine dayanarak diğer toplumsal sınıf ve katmanların da hareketini yönlendiren, kendi etrafında harekete zorlayan olmalıdır.
Burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf mücadelesinin birçok görünüşü vardır. Proleter sınıf mücadelesinin üç temel biçiminden söz edilebilir:
1) Ekonomik-demokratik-sendikal mücadele 2) Teorik-ideolojik-felsefi mücadele 3) Siyasal mücadele…
1) Ekonomik-demokratik-sendikal mücadele, işçilerin daha iyi iş ve yaşam koşullarında çalışması için mücadele verirken, bu mücadeleyi devrimci mücadeleye kanalize eder. Ücretlerin artırılması, iş günü zamanının kısaltılması gibi işçilerin haklı ve demokratik talepleri için verilen mücadelede üretimden gelen gücün kullanılması yani grevler işçi sınıfının en temel silahıdır. Ekonomik-demokratik mücadelenin örgütsel araçları sendikalar, kooperatifler ve çeşitli demokratik kitle örgütleridir.
2) Teorik, ideolojik, felsefi mücadelenin amacı ise işçi sınıfının kendisini sömürülmeye, ezilmeye, dayanılmaz yaşam koşullarına mahkum eden kapitalist toplumun ekonomik ilişkilerinin karşısında kendi öz çıkarlarını bilince çıkarması ve korumasını sağlamaktır. Fakat bu, işçi sınıfının bir anda ve kendiliğinden kendi durumunun bilincine varacağı anlamına gelmez. Bu bilinç işçilerde kendiliğinden oluşmaz. Sınıf bilinçli parti yalnızca işçi sınıfının bilincini yükseltmek için bir çalışma örgütlemez. İşçi sınıfının bilimsel sosyalizm teorisi, sürekli değişen ve gelişen toplumsal koşulları izleyerek sınıf mücadelesinin yeni ihtiyaçlarını tespit ederek, bunların karşılanması için yeni görüşler yeni çözüm yolları geliştirerek ilerler. Teorik mücadelenin önemli bir yanı da bilimsel sosyalizmin teorisinin geliştirilmesi, daha da derinleştirilmesi ve sınıf düşmanlarının tam olarak tanınmasını sağlamasıdır. İşçilerin ve emekçilerin kapitalist toplumda sömürülmesinin ve ezilmesinin nedenlerini doğru bir şekilde tanımlanmasında yol gösterir. Partinin ideolojik mücadelesinin en önemli ilkesi işçi sınıfına devrim ve sosyalizm siyasal bilincinin verilmesidir. Teorik ve ideolojik mücadele; işçi sınıfının bilincini geliştirmek, burjuvazinin işçi sınıf üzerindeki siyasi ve düşünce etkisini yok etmek, proleter olmayan emekçi kitleleri burjuvazinin etkisine karşı silahlandırmak, bilimsel sosyalizmin teorik cephesini geliştirmek, revizyonist, oportünist düşüncelere karşı mücadeleyi yürütmektir.
3) Siyasi mücadele; işçi sınıfının burjuva egemenliğine son verip kendi egemenliğini kurmak ve sınıfsız topluma ulaşmak için verdiği mücadeledir. Bu mücadele işçi sınıfının önderliğinde tüm emekçi, ezilen sınıf ve katmanlar tarafından tüm burjuva-egemen sınıflara karşı yapılır. Sınıflar savaşımının en yüksek biçimidir. İşçi sınıfının bir bütün olarak, tüm maddi ve manevi güçlerini burjuvazinin karşısında diktiği tek mücadele biçimidir. Lenin “Sınıf savaşının ancak politik alanı içine aldığın zaman gerçek, kararlı, yaygın bir mücadele halini alacağını söylemek yetmez. Marksizm için sınıf mücadelesi ancak politik alanı da içine almakla kalmayıp bu alanda esas olan şeye, devlet iktidarı yapısına yöneldiği zaman “tüm ulusun” tamamen yaygınlaşmış mücadelesi biçimini alır.” der. Siyasal mücadele partinin stratejisi ve taktiğine bağlı olmak zorundadır. Ekonomik mücadelenin siyasal mücadeleye bağlanması ayrıca teorik mücadelenin siyasal mücadeleye bağlanması zorunludur. Bunların hiçbirisi kendi başına kendi tabiatı gereği devrim ve sosyalizm mücadelesi niteliği taşımaz. Ancak işçi sınıfının partisi öncülüğünde yürütüldüğü zaman bir mana kazanır ve yıkıcı bir güç halini alır.
Kapitalist toplumda iki ana sınıfın yani burjuvazi ile proletaryanın ikisinden birinin dışında gerçekleşmiş hiçbir ekonomik, teorik, siyasi olay yoktur, olamaz da. Bugün etkili olan burjuvazidir. Bugün proletaryanın (Türkiye için) sınıf mücadelesi esasen demokratik devrim görevini esas almaktadır. Bunun nedeni ise ülkenin içinde bulunduğu ekonomik, toplumsal ve siyasal durumdur. Bu da proletaryanın öncülüğünde, gerici bir sınıf olarak burjuvazinin yerine getiremeyeceği görevleri tamamlayarak sosyalist bir iktidara ilerlemenin temel taşıdır.