“Beni bulamazsan üzülme
Eşyalarımı bulacaksın,
Kestiğim taşları,
Açtığım yolları,
İşlediğim heykelleri bulacaksın.
Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden
Parmak izlerimiz değecek birbirine…”
3000 yıl önce yazılan bu Likya şiirindeki gibi, o gün de benzer bir hikâye yaşandı…
Nubar (Erol Volkan İldem) ve Rosa (Fadime Çakıl) yoldaşlar, 2020 yılının 6-9 Eylül’ündeki hava saldırısında ölümsüzleşmiş, bu operasyonu araştırmak için Özgür (Ali Kemal Yılmaz) ve Asmin (Gökçe Kurban) yoldaşlar alana gelmişti. Onlara ait her parçayı, onlardan geriye kalan her eşyayı özenle incelerken Asmin’in daha geçen kış yoldaşlarla ilgili yazdığı yazıda kullandığı şu cümleler geldi aklına. “Her yerde bir anımız, her taşta, toprağın her karışında ona karışmış bir beden olur. Yüreğimiz bazen yangın yerine döner gidenlerin ardından… Dilimizde onları anlatan türküler, bilincimizde onların pratiği, namlularımızda sorulacak hesap olur.” Her şey ne kadar da yalın ve gerçekti. Daha bir ay önce Nubar ve Rosa yoldaşlarla birlikte Şerzan yoldaşın hesabını sormak için plan yapmışlardı. Yine birkaç ay önce Rosa’yla omuz omuza çatışarak düşman çemberini yarmışlardı. Her şey aynı Tanya şiirinde olduğu gibi “elle tutulacak” kadar yakındı. Çocukluk arkadaşıydı Rosa, sonra yoldaş olmuşlardı. Her görevden sonra buluştuklarında, mangadan sürekli onların fısıldaşmaları duyulurdu. Herkes bilirdi, Rosa ve Asmin çocukluklarından beri yaşadıkları hiçbir şeyi kaçırmadan birbirlerine anlatmaya söz vermişlerdi. Gerillada da fırsat buldukça yapmaya çalışıyorlardı. Şimdi Asmin, Rosa’nın kaldığı mangada ondan geriye kalanları toparlarken kısık sesle Rosa’nın fısıltılarını duyuyordu sanki kulaklarında. Yazılarını, şiirlerini yazdığı defter parçalarını eline aldığında bir kez daha tekrarladı, “dilimizde onları anlatan türküler, bilincimizde onların pratiği, namlularımızda sorulacak hesap…” sözlerini.
Özgür, Asmin’in aklından geçenleri hemen anladı çünkü onu çok iyi tanıyordu. Uzun yıllar birlikte görev yapmışlardı. Her ne kadar hâlâ çocuk yanlarını korusa da o artık 6 yıllık deneyimli bir gerillaydı. Onun bir şey söylemesine gerek kalmadan, “Merak etme yoldaş, yoldaşların hesabını soracağız. Bu topraklarda çok bedel verdik. Bedelini de ödettik. Yine yaparız” dedi. Bölgede ve noktada yaptıkları gözlemler ve görüşmeler üzerinden düşmanın ve yoldaşların hareket tarzını anlamaya, verilen açıkları çözümlemeye çalıştılar.
İkisi için de çok zordu yıllardır her şeylerini paylaştıkları yoldaşlarından geriye kalanları görmek ama ikisi de çok güçlü yoldaşlardı. Özgür yoldaş 12’lerin ardından Ahmet (Yetiş Yalnız) yoldaşın cenazesini bulmak için de günlerce kazı yapan yoldaşların arasındaydı… Bulunduğu ortamın havasını hemen değiştiren, canlandıran yoldaşlardandı Özgür. Ortamda hüzünlü ve gergin hava varsa hemen dağıtır, yoldaşları ortak hedefe yönlendirmeye çalışırdı. Her yoldaşı dikkatle dinler, onların dünyasına girmeyi başarırdı. Çocuk yaşlarda devrimciliğe başlayan yoldaşlardandı o da. Devrimcilerin yoğun olduğu bir mahallede, devrimci bir ailede büyümenin avantajlarını yaşamıştı. Eylemlerde, toplantılarda, panellerde Partinin genç bir militanı olarak öne çıkıyordu.
Özgür, çok yönlü ve renkli bir yoldaştı; okumayı, tartışmayı ve özellikle konuşmayı çok severdi. Bu özellikleriyle kitle çalışmalarında her zaman öne çıkardı. 13 yıllık gerilla yaşamında Partinin savaş tecrübesinin birikiminde önemli bir rolü vardı. Kendi deyimiyle devrimi önce kendinde gerçekleştirmeyi hedefliyordu. Kendinden önce ölümsüzleşenleri anlattığı yazılarında bunu şu şekilde ifade etmişti: “Kimimiz küçük burjuva, kimimiz köylü, kimimiz lümpen özellikler de taşırız. Ve bunları atmak kendi devrimimizi yapmak demektir. Devrim, devrimcilik deyince hedefi hep dışımızda ararız. Devirecek bir sistem, bir faşizm, burjuvazi, patron-ağa devleti vardır. Fakat bunu yapabilmenin, başarıya ulaşmanın yolu kendimizde bu saydıklarımızdan kalma özelliklere karşı da mücadele etmek, devrimi kendimizde gerçekleştirmekten geçmektedir.”
Zora düşen yoldaşların yanında görmek istediği yoldaşlardandı Özgür. Bunu biliyor ve ona göre davranıyordu. Şimdi Asmin’le birlikte omuzladıkları görevin ağırlığının da farkındaydı…
Asmin kavrayışı güçlü, hızlı gelişen, bulunduğu ortama hemen uyum sağlamaya çalışan bir yoldaştı. Sadece askeri olarak değil teorik olarak da kendini geliştirmesi gerektiğine inanır, kadınların toplumsal cinsiyet rollerinin de etkisiyle dezavantajlı başladıkları bu savaşta kendilerini her konuda donatması gerektiğini söylerdi. Kitap okumayı sever, bulduğu her fırsatta çantasında taşıdığı kitabını çıkarır notlar alırdı. “Yoldaş aldığım notlara baksana, doğru alabilmiş miyim?” diyerek de yanındaki yoldaşı okuduğu kitaba dahil eder, sorular sorardı. Ufak tefek yapısı ve sürekli gülen gözleriyle köylülerin hemen dikkatini çekiyordu. Özellikle de köylü kadınların “daha çok küçüksünüz, korkmuyor musunuz?” sorularına gururla silahını göstererek “Biz halkımıza, yoldaşlarımıza, silahımıza güveniyoruz. Düşmanın onca tekniğine karşı bizim arkamızda halkın gücü var.” cevabını verir hemen arkasından komutan yoldaşın gözlerine bakardı onay almak istercesine. Komutanın içten gülüşüyle sesi daha gür çıkmaya başlardı. Asmin kitle faaliyetinde de baştaki tutukluğunu pratiğin içine girdikçe atmıştı. Başlarda hiç konuşmayan, köylülerin sorularına “Ben bilmiyorum, ben erzakçıyım, komutan yoldaşa sorun” cevabı veren Asmin, bir süre sonra köylülerin sorularını cevaplamaya başlamıştı. Özlem (Hatayi Balcı) yoldaşla birlikte köylü kadınlarla toplantıda görev almışlardı. O faaliyeti Özlem yoldaşı anlattığı bir yazıda şu sözlerle ifade ediyordu: “Bir defasında köylü kadınlarla toplantı yapmıştık. Bir şeyler anlatmak istiyor ama çekiniyorduk. Birbirimizden güç alıp konuşmaya başlamıştık. O beni tamamlıyor ben onu. Ne güzel bir gündü. Sonrasında ikimizin yüzünde de bir tebessüm, bir şeyler yapmış olmanın mutluluğu vardı. Özlem yoldaş her zaman daha fazlasını yapmak istiyordu. Kadınların mücadeleye katılmalarını, örgütlenmelerini, bağlarından kurtulmalarını istiyordu.”
Özgür, Asmin’e baktığında bir gerillanın yeni yürümeye başlamış bir çocuk gibi adım adım ayağa kalkmasını ve başta ürkek, düşe kalka, sonra da kendine güvenli adımlarla yürüyen bir çocuğa benzediğini düşündü…
İki yoldaş da Nubar ve Rosa yoldaşların anısına ve yürüttükleri davaya olan bağlılıklarıyla görevlerine sıkıca sarılmış, her adımlarında daha büyük bir sorumluluk ve inançla yürüyüşlerine devam etti. Düşman, bölgede bulunan TİKKO ve HPG gerillalarına yönelik imha operasyonlarını son hız sürdürüyordu: 1 Ekim’den 4 Ekim’e kadar Ovacık Hacıbirim bölgesinde yoldaşların bulunduğu noktayı savaş uçakları ve helikopterlerle bombaladı. Bombalar şehir merkezinde dahi evlerin camlarını sarsacak yoğunluktaydı. Özgür ve Asmin yoldaşlar bu bombardımanda ölümsüzleşti. “O güzel insanlar o güzel atlara binip giderken” kulağımızda yankılanan Asmin’in “her şehit, düşmanın saldırılarının çoğalmasıyla aldığımız kayıpların yerinin doldurulması için bir çağrıdır” sözü ve Özgür’ün, “umudumuzu gerekirse kanımızla besleyerek diri tutacağız” deyişi kaldı.
Özgür ve Asmin’in Bir Yoldaşı