Köylerde yaz mevsimi emeğe katılımın yoğun yaşandığı, kışa hazırlık yapıldığı, toprağa atılan gübrenin, ürüne atılan ilacın, harcanan mazotun karşılığının alındığı zamandır. Malatya köylülerinin kayısı üretim faaliyeti de bu zaman diliminde gerçekleşiyor. Sabah 5 ile 6 arası köy canlanmaya başlar. Köyde olanlar tarlalarına gitmek için hazırlık yapar. Bahçe evi olanlar bu konuda şanslıdır. 15-20 dakika da olsa daha fazla uyuyabiliyor. Biz ise saat 6’da kalkıyoruz.
Kayısı olgunlaşmasına göre iki çeşide ayrılır; aynı ağaçta olup aynı anda olgunlaşanlara islimlik kayısı, aynı ağaçta olup iki haftalık bir zamanda olgunlaşanların sürekli yere düştüğü kayısıya hoday kayısı denir. Hoday kayısıyı iki gruba ayırılır, çekirdeği alınır ve güneş alacak şekilde serilir. Son olarak kurumasının ardından ortaya çıkan ürüne hoşaflık kayısı (çir) denir. İlacın az atıldığı ağaçlarda yetişen kayısılarda “çil” denilen lekeler oluşur. Çilli islimlik kayısı veya hoday kayısı ağaçtan indirildikten sonra çekirdekli bir şekilde güneşte kurutulur. Çekirdeği alınan kayısıya “gün kurusu” adı veriliyor. Çilsiz ve az çilli islim kayısı ise çok yoğun bir emek sürecinden geçer. Önce kayısılar indiriliyor ve toplanıp kasalanıyor. Kasalar “islim damı” denilen kapalı ortama konuluyor. Kayısılar için üretilmiş olan kükürt bir tepsinin üzerinde ispirtoyla karıştırılıyor. Tepsi, islim damına konulan kayısılar için özel üretilmiş elektrikli ocağın üstüne konulup yakılıyor. Yani hem alttan ısınıyor hem üsten yanıyor. Ocaklar ara ara bozulabiliyor. Tabii elektrik işlerinden anlayan biri varsa çözüm hızlı oluyor. İslim damı kükürtlü hava çıkmayacak şekilde kapatılıyor. 12 saat sonra islim damı açılıp yine kükürt yakma işlemi uygulanıyor ve kapatılıyor. Kayısı olgunlaşmamış ise bu işlem tekrarlanıyor. Ama biz keşfettiğimiz iyi bir metotla 24 saatte olgunlaştırdık. Bu işleme köylüler pişirme diyor. Kükürtün yakılması kayısının erken olgunlaşmasını, sarı renk almasını, bozulmasını ve kurtçuklanmasını engelleyen bir yöntemdir. Bu yöntem ürünün bir o kadar da sağlıksız bir hale getiriyor. Zorlandığımız kısımlardan biri de pişirilme yapılan islim damına girmek. 1 saat öncesinden havalanması için kapı kadar bir yer açılır. İçeri girilip kasalar birer birer çıkarılırken islim damını havalandırmak için açtığımız kapı sanki hiçbir işe yaramamış gibidir. En başta akciğerleri delip geçen tarzda bir kükürte maruz kalıyoruz. Sonra alışıyoruz ama zatürre olmuş gibi solumaya başlıyoruz. Kükürtün insan üzerindeki etkisi 4-5 saat sürüyor. İslim damına girmek biraz gözü kara olmayı gerektiriyor. Neyse ki aramızda öyle arkadaşlar vardı. Benimse kaçınmaya çalıştığım ama bazen zorunda kaldığım işlerden biriydi islim damına girmek. Maksimum 40 dakikada islimden kayısılar kasa kasa alınıp bezlere serilmekte ve tabi zaman islim damının doluluğuna göre azalabilmekte.
Kayısıda hava durumu ve buna karşı önlem almak çok önemli bir yer tutuyor. Rüzgâr kayısının erken düşmesinden ağaç dallarının kırılmasına, bez branda sermenin zorlaşmasından pişen yemeğin ateşinin kontrolünün zorlaşmasına gibi sıkıntılar yaratıyor. Yağmur ise güneşe serilen kayısılara baya zarar vermekte ve kurumasını geciktirmekte. Aynı zamanda çamurdan dolayı indirme, serme işlemlerine ara verilmekte. Bizim olduğumuz süreçte rüzgâr ara ara esiyordu, etkisini kırmakta zorlanmıyorduk. Yağmur ise bir sefer kayısıya başladığımız günlerde bir de ortalarına doğru yağdı. İlk yağdığında emeğimizin verdiği, vereceği ürüne yabancı olduğum için süreçleri zorlaştırdığını, olgunlaşan kayısıların ağaçta araya gideceğini deneyimlemediğim için işe ara verdiğimizde dinleneceğiz diye bayağı sevinmiştim. Hâlbuki sonrasında daha yorucu günlerin habercisiydi yağmur. İlkine göre şiddeti düşük olmasına rağmen işin ortalarında yağan ikinci yağmur emeklerimizin boşa gideceği korkusu yaratmıştı. Canla başla ürünlerin ıslanmaması için çabaladık. Doğayla mücadelenin net bir örneğiydi köylülerin ürünleri için seferber olması.
Yağmur ve rüzgârdan koruyabildiğimiz gün kurusu 5, islim 2-3, çir 6 gün güneş aldıktan sonra toplanıyor. Çirler elekten geçirilerek toz-topraktan arındırılır. Sonra satışa hazırlanmak için torbalanıyor. Gün kurusu ve islim ise iki elin baş ve işaret parmağıyla kayısıyı yarmamaya özen göstererek kayısının dalla birleşme noktasından “pırt” sesiyle çekirdeği alınıyor. Bu işleme köylüler “pırtlatma” diyor. Gün kurusunu pırtlatmak islime göre bizi daha zorluyor. Pırtlatılan kayısılar tekrardan güneşe 1-3 gün kadar serilip sonrasında torbalanıyor. Çekirdekler ise güneş alacak şekilde üst üste bir beze yığılıyor ve kayısı işi bittikten sonra toplanıyor. İndirme, aradaki işlemler, kurutma, pırtlatma ve tekrar kurutma aşamaları bir sirkülasyon şeklinde kayısı bitimine kadar devam eder.
Hava kararana kadar bu işlemler yapılıyor. Duş ve yemek faslından sonra gündemdeki haberlere bakıp değerlendirmeler yapıyoruz. Ardından Yeni Demokrasi gazetesinden seçtiğimiz yazı veya kendi seçtiğimiz bir konu üzerine tartışmalar yapıyor ve alanı ideolojik-politik gelişim açısından bir eğitim sürecine dönüştürüyoruz. Sonra uyumaya geçiyoruz. Benim pek başaramadığım yarı uyanık halde olmamız gerekiyor. Bölgede ekmek mücadelesinde olan yalnızca köylüler değil. Gece yarıları dağınık gezen domuz sürüleri kayısılar için baskın yapabiliyor. Domuzlar da canını ortaya koyarak payına düşeni almaya çalışıyor. İki canlı türünün mücadelesine tanık oluyoruz. Onca emeği domuzlarla paylaşmak köylüler için zor olsa gerek.
Köylülerin deneyimlerinden kayısı emek sürecinin işleyişinin yanında köyün geçmişi hakkında birçok şey öğrendik. Bulunduğumuz köyde geçmişte devrimci mücadele gelişkin olduğundan bize karşı sahipleniş vardı. Köylüler arasındaki düğünlerden cenazelere ve emek sürecine dayanışmanın olması geçmiş mücadelenin gelişkin olmasının kalıntılarından diye tahmin ediyorum. Devrimci mücadelenin zayıflamasından sonra köylülerde burjuva-feodal kültürün etkisinin tekrar hâkim duruma gelmesi yine köylülerden aldığımız izlenimler arasında yer alıyor.
Köyde tarım aletlerinden yaygın olarak traktör kullanılıyor. Köylüler emek süreçlerinde uzun yıllardır geleneksel yöntemleri kullanıyor. Bulunduğumuz köyün temelde 2 büyük sorunu var: Birincisi üretilen kayısı fiyatını Malatya’daki yurtiçi ve yurtdışı ticaret yapan 2-3 büyük tüccar belirliyor. Belirledikleri fiyat köylülerin talep ettiğinin yarısına tekabül ediyor. Köylerde mevsimlik işçiler çalışmakta ve iş bitiminde satış yapmadığı için ücretlerini ödeyemeyen üretici ucuz fiyata tüccarlara ürünü satmak zorunda kalıyor. İşçi ücretleri ve bakım masraflarını çıkarmak oldukça zor. Diğer büyük bir sorun da çoğu yerde olduğu gibi maden faaliyetinin getirdiği tahribat ve toz. Bir de görece daha küçük olsa da köy yazları kalabalıklaşıyor, kışları birçok ev boşaltılıyor. Şehirlerde çalışan köylüler genelde köye tatil yapacakları alan olarak bakıyor ve kayısı işini ek iş niyetine yapıyor. Bu sorunlar köylüleri kendi çelişkileri etrafında örgütlemenin handikapları arasında yer alıyor.
Bir bütün olarak devrimci mücadelede olduğu gibi emek sürecinde de örgütlü çalışma önemlidir. Günü, yarını, süreci planlamak; öğrenme, işe yoğunlaşma, disiplin, sabır, yeteneğe göre iş dağılımı, kolektif bir çaba, bütüne bakabilme ve üzerine düşünebilme sürecin kazanımlarından. Köylülerle iletişimimizde edilgen ve utangaç oluşumuz kesinlikle aşmamız gereken bir durum olarak görünüyor. Bizim değil, onların bizi açması bağ kurabilme yeteneğimizin zayıf olduğuna işaret ediyor. Yaşamlarına dahil olabilme, politikamızı onlara bir şekilde anlatabilme ve propaganda konusunda yetersizliklerimiz gözlemlerimiz arasında. Hali hazırda kitleler içerisinde olma ve bağ kurabilme, sorunlarına çözüm olabilme, kitlelerden öğrenip kitlelere gitme ve öğretme gibi özelliklerimizin zayıflığı en önemli sorun olarak karşımızda duruyor.
Partizan Okuru