Haziran ayı güncel işsizlik oranları açıklandı. Devletin resmi ideolojik aygıtı Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) Hanehalkı İşgücü Araştırması sonuçlarına göre; 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2024 yılı Haziran ayında bir önceki aya göre 234 bin kişi artarak 3 milyon 305 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,7 puan artarak yüzde 9,2 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,6 iken kadınlarda yüzde 12,4 olarak yayımlandı.
Ekonomik krizin toplumun geniş kesimlerinde tüm yönleriyle hissedildiği bir atmosferde, kitlelere Mehmet Şimşek üzerinden umut olarak açıklanan ekonomi politikalarının, emekçi kesimleri daha da yoksullaştırdığı ve işsizlik rakamlarını son bir yılda en yüksek noktaya taşıdığı araştırma sonuçlarından okunuyor. TÜİK’in araştırma sonuçları işsizlik oranını çarpıcı kılsa da nihayetinde kurumun, devletin resmi sözcüsü olduğu ve araştırma sonuçlarının gerçeği olduğu gibi vermek yerine, eğip büktüğü artık herkesin malumu. Bu noktada resmi açıklama dışında yapılan araştırmalara baktığımızda, gerçek işsizliğin çok daha yüksek oranlarda olduğunu görebiliyoruz. DİSK-AR tarafından hazırlanan ve yayımlanan “İşsizlik ve İstihdamın Görünümü” raporuna göre, geniş tanımlı işsiz oranı yüzde 29,2 ile 12 milyona yaklaştı!
RESMİ İŞSİZLERİN YAKLAŞIK YÜZDE 90’I İŞSİZLİK ÖDENEĞİ ALAMIYOR!
DİSK-AR’ın yayımladığı raporda bir başka çarpıcı istatistik ise, resmi işsizlerin yüzde 90’a yakınının İŞKUR üzerinden verilen “İşsizlik Ödeneği”nden yararlanamıyor olması! Aktif çalışan işçilerin aylık kazançlarının yüzde 1’ini, “işsiz kalırsanız size vereceğiz” diye gasbeden İŞKUR’un, işsizlik durumunda ödenekten yararlanmak için kılı kırk yaran ve fonu amacı dışında patronlara peşkeş çeken tavrı, bu rapor ile bir kere daha göz önüne seriliyor.
HER 3 KİŞİNİN, HER 3 KADININ VE HER 3 GENCİN 1’İ İŞSİZ!
TÜİK’in Hanehalkı İşgücü Araştırmasının kırılımlarına baktığımızda, genç istihdamının genel dağılımın çok üzerinde yüzde 17,6 olarak açıklandığını görüyoruz. İşsizliğin cinsiyet üzerinden dağılımında ise hem geniş tanımlı, hem de genç nüfusta (15-24 yaş) kadınların istihdamın daha dışında, daha işsiz oluşu kapitalist sistemin cinsiyet ayrımcılığının bir başka yansıması olarak okunuyor.
İŞSİZLİKLE BİRLİKTE HAFTALIK ÇALIŞMA SÜRESİ DE ARTTI
Raporda işsizlikle bağlantılı olarak açıklanan bir başka oran da haftalık çalışma süresi. TÜİK’e göre, haftalık çalışma süresi Haziran’da bir önceki aya göre 0,1 saat artarak 44 saat olarak gerçekleşti. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre Türkiye haftalık 44,3 saatlik çalışma ortalaması ile Avrupa ülkeleri için birinci sırada!
TÜRKİYE’DE İŞÇİ OLMAK…
Bilimsel veriler ve araştırma sonuçlarının, karmaşık görünen pek çok konuyu rahat anlaşılır kılma özelliğini bu yazıda olabildiğince kullanmak istedik. Türkiye’de işçi olmak durumunu da istatistiki veriler ile anlatmaya çalışacağız. İşsizlik yüksek, çalışma saatleri yüksek, vergiler yüksek, gıda fiyatları yüksek, kiralar yüksek; buna karşın ücretler düşük, sendikalı işçi sayısı düşük, toplu iş sözleşmesi ile çalışan işçi sayısı düşük!
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Risk Merkezi’nin haziran ayına ilişkin açıkladığı rapora göre; 2024’ün ilk 6 ayında bireysel kredi ve kredi kartı borcunu ödeyemediği için yasal takibe alınan kişi sayısı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 70 artarak 645 bin 474’e ulaştı.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre; yüzde 68,08 gıda enflasyonu ile Türkiye 1. sırada! Oranın yüksekliğini daha anlaşılır kılmak için ikinci sıraya bakalım dersek ikinci sırada Rusya’da bu oran; yüzde 9,81!
Yine TÜİK’in 2023 verilerine göre; hanehalklarının tüketim amaçlı yaptığı harcamalar içinde en yüksek payı yüzde 23.9 ile konut ve kira harcamaları aldı. Konut ve kiranın yanına ulaştırma ve gıda harcamaları eklendiğinde bu üç kalemin geniş halk kesimlerinin bütçesindeki toplam payı yüzde 66.4 oldu!
HEPİMİZ AYNI GEMİDE MİYİZ?
Sermayenin sözcüsü AKP hükümetlerinin her ekonomik, siyasi ya da faşist sistemin klikleri arası krizde kitleleri seferber etmek için kullandığı, hepimiz aynı gemideyiz! argümanının ne kadar yalan olduğunu da yine istatistikler bize açıklıyor.
AKP’nin değerli kurumu TÜİK 2023 yılı gelir dağılımı verilerine göre; en yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay yüzde 49,8 oldu. En düşük yüzde 20 ise gelirin yüzde 5,9’unu alıyor. Bu gelir gruplarının gıda, içecek, tütün ürünleri, konut, mobilya, sağlık hizmetleri, eğitim, eğlence, spor ve kültür gibi aklımıza gelecek temel tüketim harcamalarındaki payı ise; yüzde 20’lik gelir grubunda yüzde 40.1 olurken, en alt yüzde 20’lik kesimin payı yüzde 7.2’de kaldı.
Avrupa İstatistik Ofisi ya da kısaca Eurostat ve TÜİK istatistiklerine göre, ortalaması alındığında Türkiye’de milletvekili maaşı asgari ücretin tam 10 katı. Türkiye bu oranla milletvekili maaşların asgari ücrete oranında Avrupa’da 1’inci sırada.
Kısaca aynı gemideki zengine bal kaymak, yoksula bol hamaset kaldı!
ARTAN YOKSULLUK VE YÜKSELEN ŞOVENİZM
Bugün dünyanın pek çok bölgesinde halklar, emperyalist güçler ve onların uzantısı devlet aygıtlarının hegemonya mücadelesi altında yoksulluk, güvencesizlik ve ölümle mücadele ediyorlar. Kapitalistler arasında süren paylaşımlarda geniş halk kitlelerinin payına düşen acı, ölüm ve yoksulluk. Yukarıda geniş olarak anlattığımız aslında kapitalizmin dünyada emekçi halk kitlelerine kan, gözyaşı ve ölümden başka bir şey vaat etmeyen doğasının Türkiye halklarına düşen payı. Yine sözüm ona yükselen milliyetçi akımlar da yıllardır paylaşımdaki bu adaletsizliği perdelemek için oynanan bir tiyatro!
YOKSULLUK ARTARKEN MÜCADELE ALANI BÜYÜYOR MU?
Türkiye’de ekonomik kriz ve yoksulluk artarken, sistemin muhalefet adına ses çıkaranlara karşı faşist tutum ve uygulamalarının da aynı paralelde arttığına her gün şahitlik ediyoruz. Toplumun devrimci ve ilerici özneleri sistemin faşist tutum ve uygulamalarına dünden bugüne aşina; ancak bugün ekonomik temelli en ufak muhalif duruş dahi bu uygulamalardan nasibini alıyor. Sendikalı olduğu için işten atılan Polonez işçilerinin, tarladaki mahsulü elinde kalan borç batağındaki çiftçilerin, doğası siyanürle tahrip edilmek istenen köylünün yaşadığı soruna muhalefet olarak verdiği her demokratik tepki, bir o kadar anti demokratik bir tutum ve saldırı ile karşılık buluyor. Bu tutumları teşhir etmek, bu saldırıların ve yükseltilmek istenen göçmen, kadın, kimlik ayrımcılığının temelinde bu eşitsiz tabloyu gözden kaçırmamak gerekiyor. Yaşanan tabloda devrimci durumu kitlelere anlatmak mücadelenin oturacağı zemin olarak önümüzde durmaktadır.