Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi. 16 Temmuz’da Meclis gündemine giren “Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair” bu Kanunda birçok kanununda değişiklik teklif edilmişti. Teklif, yürütme ve yürürlük maddeleri hariç 51 madde içermektedir. 4 madde Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda, 47 madde ise çeşitli vergi kanunlarında değişiklik hakkındadır.
Pakette yer alan başka birkaç madde şöyledir: Fazla çalışma ücreti saatlik tutarı 160 gösterge rakamının aylık katsayısı ile çarpılması suretiyle hesaplanacaktır ve 2024 yılının ikinci yarısı için bu tutar 145,24 TL’dir. Bu ödemenin aylık 50 saati (7 bin 262 TL) aşamayacağı da özellikle belirlenmiştir. 29’uncu maddeye göre yaşlı, malul veya ölüm aylığı ödenenlere ve hak sahiplerine dosya bazında 10 bin lira olarak öngörülen aylık asgari ödeme tutarı 12 bin 500 liraya yükseltildi. Deprem bölgesinde yaptırılarak bağışlanacak konut, sanat merkezi, kütüphane vb. taşınmazların katma değer vergisinden istisna tutulacak…
Bazı maddelerin ise önerge ile çekilmesi ve kanuna sonradan eklenmesi komisyonda tartışmalara neden olmuştur. Deniz ve hava taşıma araçları için liman ve hava meydanlarında yapılan hizmetlerin, iade hakkı tanınan istisnalardan çıkarılarak kısmi istisna kapsamına alınması ve bu istisna nedeniyle yüklenilen KDV’nin, gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider veya maliyet olarak dikkate alınmasına ilişkin maddenin önergeyle teklif metninden çıkarılması kitlelerin öfkesini soğuran muhalefet milletvekillerinin tepkisini doğurdu. Diğer sektörlerdeki istisnaların kaldırılmasını öngören maddelere dikkat çeken muhalefet milletvekilleri, “Ayrıcalık olmamalı. Kanundan o maddeler de çıkarılmalı” fikrinde birleşti. Yapılacak düzenlemeyle deniz ve hava taşıma araçları için liman ve hava meydanlarında yapılan hizmetler, iade hakkı tanınan istisnalardan çıkarılarak kısmi istisna kapsamına alınmak suretiyle, bu istisna nedeniyle yüklenen KDV ‘nin gelir veya kurumlar vergisinin tespitinde gider veya maliyet olarak dikkate alınması imkânı sağlanacak ve devreden KDV azaltılacaktı. Tartışmalar henüz sonuç vermiş değil çünkü ellerinde yazboz tahtasına dönen haziran ayından beri gündemden düşmeyen bir dizi madde var. Ancak hava yollarına tanınan bu kadar ayrıcalığa ve diğer maddelere ses çıkarmazken sermayedarlara tanınan ayrıcalığa muhalefetin bu tepkisi niye, diye sormadan da edemiyoruz. Bunun sebebinin iktidarın hava yolu şirketleriyle çıkar ilişkileri yürütmesi, fabrikatör vekillerin ise bu vergi mükellefiyetinden kendilerine de pay istemesidir.
Örneğin THY Pazarlama ve Satış Genel Müdür Yardımcısı tarafından imzalanan bir evraktaki bilgilere göre THY İsmailağa Cemaatinin derneği olan İsmailağa Derneğine 2021 yılında 132 adet yurt dışı ekonomi sınıfı, 244 adet yurt içi ekonomi sınıfı, 11 adet hac ve umrede kullanmak üzere ekonomi sınıfı, toplam 180 bin dolar tutarında bilet hibe verilmiş. Ayrıca 2018 yılında 74 bin dolar, 2019 yılında 110 bin dolar ve 2020 yılı içerisinde de 160 bin dolar hibe edilmiştir. Kültürlerarası Eğitim ve Dostluk Derneğine de 2021 yılında 1000 adet yurt dışı bileti için yüzde 50 indirim sağlanmış, uçuş başına 150 kg bagaj ve ücretsiz değişiklik işlem hakkı verilmiştir. Hal böyleyken Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın, X Platformunda “Orta Vadeli Programda yer alan politikalar çerçevesinde vergide adaleti sağlamayı, etkinliği artırmayı, kayıt dışılığı engellemeyi öngören, geniş kitlelerden değil kazanandan vergi almayı hedefleyen düzenlemeler Meclisimizde kabul edildi. Hayırlı olsun.” ifadesiyle gerek uluslararası emperyalist gerekse de onun iş birlikçisi yerli şirketlere “bağış” şartıyla ayrıcalık sunduğunu, muhalefet partililere de göz dağı verdiğini görebiliyoruz.
Bu süreçte sermaye cephesini krizin yıkıcı etkilerine karşı halkın tepkisinden korumak ve sermaye birikimini hızlandırmak için olmazsa olmazlardan birisi emeğe yönelik saldırılardır. İşsizlik, çalışan kesimler üzerinde ücretlerin düşürülmesi, çalışma saatlerinin artırılması ve sendikasızlaştırma saldırılarına temel dayanak haline getirilmektedir. Reel olarak ücretler zaten geriliyorken bütün sektörlerde çalışanlara sıfır zam dayatılmıştır. İktidarla iltisaklı olan hemen her kurum adeta sıraya girmiş devletin her türlü yetkisinden, olanağından nasiplenirken enflasyon altında inim inim inleyen yoksul emekçi halktır. Oysa seçimde gövde gösterisi yapar gibi meydan meydan gezilirken halka atılan nutuklarda “halkın hizmetkârı” olduklarını söylüyorlardı, halkı kendinden geçirecek biçimde limanda tutulan savaş gemilerine turlar düzenliyorlardı; yoksul emekçilerin ‘ulusal duygularını kabartacak’ şovenist politikalar izleniyordu. Vatandaşın bireysel kredi ve kredi kartı borçları nedeniyle sadece bankalara ödediği faiz, bu yılın ilk dört aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 171 oranında artarken meydanlarda sünnet çocuğu gibi yerli ve milli TOGG dolaştırılıyordu.
Vergi yasanın seçimden sonraya bırakılması sebepsiz değildi. Çünkü OVP ile dar gelirli emekçi kesimi mülksüzleştirme hedefi söz konusuydu. Ülkenin dış borç stoğunun yaklaşık olarak 500 milyar dolar, toplam dövizli borç stoğunun da 727 milyar dolar olduğu yerde bir şekilde bunu iş birlikçi sermayedarların değil emekçilerin sırtına yüklemek gerekiyordu. Benzer şekilde kamu kesimi dış borç stoku 202,5 milyar dolar, merkez bankası ve kur korumalı mevduat dövizli borçları da dâhil olarak kamu kesimi dövizli borç stoku 365,6 milyar dolardır. Yine 2024 yılının ilk yarısında, bireysel kredi kartı borçları yaklaşık yüzde 26,4 artarak 1 trilyon 498,6 milyar liraya yükseldi. Bu süreçte halkın kredi kartı borçları 313,5 milyar lira arttı. Öte yandan, kredili mevduat hesaplarındaki borçlar da yüzde 70 oranında artarak 290 milyar 555 milyon liraya ulaştı. Böylece toplam borç miktarı 1 trilyon 798,2 milyar liraya çıktı. Tüm bu borçlar altında inleyen emekçiler ise asgari ücret için ara zam beklerken devlet yine kendi çıkarlarını OVP kılıfına sarıp düşündü. Mesela devlet asgari ücretten vergi alınmadığı için asgari ücret artarsa devletin aldığı vergi de azalır. Asgari ücret yüzde 20 artsa, devletin vazgeçeceği vergiye 100 milyar lira daha eklenir ki o da en fazla ve bu da sermayeden almadığı 1.5 trilyon liranın yanında devede kulak kalmaktadır.
Bu tablo içinde muhalefet ve iktidar partilerinin belediye borçları ve bütçeleri üzerinden kavgası başladı. Devletin çok ağır borç yükü altında olduğu gerçeği gün gibi ortadayken iktidar partisi belediyeleri “borçlu olup bunları ödememekle” suçluyor! “Nerden baksan tutarsızlık nerden baksan ahmakça” sözünün bir karşılığı olsa bu gerçeklik. Halkın gündeminden uzak, ancak park ve bahçe yani şehir planlamasına ayrılan bütçenin değerlendirilmesidir. Erdoğan ve şürekâlarının bu süreçte yana döne borç aradığı biliyor ancak IMF Türkiye Masası Şefi James Wlash, IMF’nin 2024 tahminleri kapsamında küresel büyümenin 2023’teki yüzde 3,2’ye çok yakın olacağını öngördüğünü; ABD, Avro Bölgesi ve İngiltere gibi önde gelen ekonomilerin çoğunun, enflasyonun düştüğü ve büyüme üzerinde çok fazla bir maliyet görmediğimiz yumuşak bir iniş gerçekleştirmesini beklediğini; Fed ve ECB’nin bu yıl faiz indirimine başlamasını beklediğini; Fed yılı muhtemelen yüzde 4,6 civarında ve ECB muhtemelen yüzde 3,3 civarında politika faiz oranlarıyla biteceğini ancak enflasyon devam ederse faiz indirimleri gecikebileceğini belirtti. Banka borcuyla tüketimini gerçekleştiren tüm ekonomik tartışmaların gündemine alınmayan dar gelirlinin bundan bir çıkarı olur mu? Yine olmaz. Ancak enflasyonun düşeceği masallarını uzun bir zamandır dinlemekteyiz, halk kitlelerinin örgütsüzlüğü devam ettiği müddetçe de dinlemeye devam edecek, aynı döngünün içerisinde öğütüleceğiz. Çünkü ne enflasyon düşme eğiliminde ne de kurlar.
Enflasyon artıkça kurlar yükseliyor, kur yükselişi de fiyat artışlarını tetikliyor. Tabii burada suçlu olan kurlar da değildir. Kurların etki etmesinin sebebi ekonominin dışa bağımlı olmasıdır. Üretimin, imalatın yüzde 55’i, teknolojik üretimlerde çok daha fazlası dışa bağımlı. Tarımda gübre, ilaç, mazot dışa bağımlı ve sadece bunlar değil traktör dövizle, hasat makinesi dövizle, kamyon yakıtı dövizle vs. Bunun ödenmesi mümkün olmayan bir dış borç döngüsü olduğu apaçıkken devlet her türden yasayla, yeni düzenlemeyle halkın bu borcu sonsuza kadar ödenmesinin şartlarını yaratmaktadır.
Devletin asli görevi emperyalist devletlere, dev tekellere kaynak transferini örgütlemektir. Öz kaynakların talan edildiği, tarımın bağımlılık ilişkileri içinde çökertildiği koşullarda ucuz gıda bile artık yok bu ülkede. Emekçinin bu bağımlılık ilişkileri kapsamında gerek suni gündemlerle gerekse de yüzeysel bilgilerle gerçekliğinden uzaklaştırılması elbette biriken öfke ile dışa vuracaktır. Biz kitlelerin kendi çıkarlarını ayırt etmeleri, yönelmeleri ve gerçekleştirmeleri yani hiç şüphesiz ki örgütlenmeleri için mücadele etmeli, bu öfkenin kendiliğinden açığa çıkmasını beklememeliyiz.