Uluslararası Maoizm Sempozyumu’nun ilk iki oturumu bugün Şişli Tiyatrosu’nda çok sayıda kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. İlk oturumda Volkan Yaraşır, Jülide Yazıcı, Partizan temsilcisi ve Fransa’dan Noyau D’etudes Marxistes temsilcisi sunum yaptı.
İkinci oturumda AGEB, Cihan Cinemre ve Partizan temsilcisinin sunumlarını yapmasıyla sempozyumun ilk günü büyük bir coşkuyla sonlandırıldı.
Sempozyumdan önce Mao Zedung şahsında devrim, sosyalizm ve komünizm mücadelesinde şehit düşenler anısına saygı duruşunda bulunuldu. ESP, SMF, Halkevleri, Yeni Dünya için Çağrı, 17 Haziran Demokratik Haklar Platformu, SOLDER, DHP, Mücadele Birliği, Munzur Çevre Derneği de sempozyuma dinleyici olarak katıldılar.
Ardından ilk oturum Volkan Yaraşır’ın “Çin Devriminin Diyalektiği ve Mao Zedung” başlıklı sunumuyla başladı.
“MAO BİR LENİNİSTTİ”
Yaraşır, iki büyük devrimin, Çin ve Ekim devrimlerinin, gerçekleştirildiğinden ve bu devrimlerin esin kaynağı olduğundan bahsetti. Devrimin diyalektiği üzerine yoğunlaşılan bu bağlamda Engels’in önemli bir yerde durduğu ve diyalektiğin yöntem olarak inşa edilmesine katkı sunduğuna değinildi. Diyalektik materyalizmin epistemolojik bir yöntem olduğu ve dünyayı anlamaya, değiştirmeye yarayan bir devrim aracı olduğuna vurgu yapıldı.
“Mao’nun çelişkilerin kategorizasyonlarında yaptığını hem Marks’ta hem Engels’te görürüz. Mao çelişki üzerine konsantre tanımlamalar yapan bir kimlik olarak karşımıza çıkar. Lenin ile Mao arasında benzeşen, paralel giden yönler var. Lenin momentlerin teorisyenidir. Devrimin imkânlarını diyalektiğin üzerinden inşa eder. Diyalektiği Marksizm’in özü olarak algılar. Aslolan değiştirmektir der.” diyen Yaraşır, Mao’nun da Lenin gibi her momentte devrimin imkânını arayan gerçek bir Bolşevik ve Leninist olduğuna değindi. Lenin’i Marks’a bağlayanın devrimin güncelliği olduğu vurgulanırken Mao’yu da Lenin’e bağlayan şeyin devrimin imkânını aramak olduğuna değinildi.
“Ekim devrimindeki diyalektiğin donmasıyla birlikte yeni açılımı 1949’da görürüz. Mao bunda önemli rol oynar. Çin Devriminin momentleri arasında devrimin rotasını belirler. Ritmi için hamleler yapar. Leninist yoldan gider. Partinin yeniden yapılanması anlamında hamleler yapar.” diyen Yaraşır, diyalektik yöntem olarak çelişkinin teorisinin ilk defa Mao’da görüldüğünden bahsetti. Temel çelişki, baş çelişki, çelişkinin eşitsiz gelişimi gibi analizlerde bulunan Mao’nun donmuş diyalektiği inşa ettiğine vurgu yapıldı. “Aslında yapmaya çalıştığı şey devrimi gerçekleştirmek ve yaşayan bir diyalektik olarak diyalektiği ele almaktır. Devrimin fırtınası içinde teorileri inşa eder.” diyen Yaraşır, o dönemlerde yaygın köylü ayaklanmalarıyla karşı karşıya kalındığına değindi. ÇKP’nin 1926 yıllarına gelindiğinde büyük bir işçi partisi haline geldiğine değinen Yaraşır, 1930 yıllarına gelindiğinde bunun değiştiğinden ve daha sonra yeniden inşa dönemine girildiğinden bahsetti. “Aslında bütün bu süreçte partinin kolektif özne ve çelişkinin kendisi olduğu, hem teorinin yapılandığı hem de partinin yeniden şekillendiğini görüyoruz.” diyen Yaraşır, “Halk Savaşı teorisi dediğimiz çerçeve devrimin imkânını aramanın en konsantre halidir. Kitlelerden öğrenme ve kitle siyaseti Çin Devriminin aksını belirler.
Çin Devriminin kurucusu Mao diyalektik ustasıdır. Savaşçı bir komünisttir.” vurgularıyla sunumunu sonlandırdı.
PARTİ VE KİTLELER
Ardından Teori ve Politika’dan Jülide Yazıcı “Devrimde Önder, Parti, Kitle İlişkisi” başlıklı sunumuna başladı.
“Çin Devrimini ve Mao’yu bu kadar özel kılan Mao’nun kitlelere ilişkin düşünceleri ve onların devrimcileştirilmesine verdiği önemdir.” diyen Yazıcı, Çin Devriminde kitlelerin rolüne vurgu yaptı.
Kitlelerin devrimcileştirilmesinde çok büyük bir emeğin olduğunu vurgulayan Yazıcı, 1953’te ÇKP’nin Sovyetlerden farklı olarak büyük bir kitle desteği aldığından bahsetti. Büyük bir kıtlık yaşandığı dönemlerde bile Mao ve ÇKP’ye duyulan güvende herhangi bir azalma olmadığından bahseden Yazıcı, “Kitlelerin sosyalizmi sahiplenmesi o kadar güçlü ki kitlelerde yabancılaşma olmuyor. Kültür Devriminin başlamasında Mao’nun işareti vermesiyle 17 milyon genç köylerde köylülerle birlikte üretim yapmak için bütün ülkeye dağılıyor. Siyasi faaliyet yürütüyor.” dedi.
“Yalnızlığı halk desteğinden mahrum olmak anlamında tanımlarsak Çin devrimcileri iktidara geldiklerinde pek de yalnız değildi Ekim Devrimine göre. Ekim Devrimi gerçekleştiğinde kitle desteğinden ciddi anlamda mahrumdular. Çin devrimcilerinin durumu farklıydı. Uzun süredir otonom bölgelerde halkla ciddi ve güçlü ilişkiler geliştirme imkânları bulmuşlardı.” diyen Yazıcı, Çin Devriminde kitlelerin azalmayan desteğine vurgu yaptı.
Kitlelerin devrimci motivasyonla üretime katılması, inisiyatif alması, karar mekanizmalarına katılmasında ÇKP’nin rolüne değinildi.
“REVİZYONİZME KARŞI AMANSIZ MÜCADELEDE BULUŞTULAR”
Yazıcı’nın ardından Partizan temsilcisi “Bir Usta, Bir Devrim, Üç Önder: Mao Zedung, Gonzalo, Mazumdar ve İbrahim Kaypakkaya” başlığıyla sunum yaptı.
İlk olarak sempozyumun önemine değinen Partizan temsilcisi Çin Devriminin ayrıca önemine vurgu yaptı. Yöntem olarak Çin Devriminin diğer devrimlerle ilişkisini inceleyeceğinden bahseden Partizan temsilcisi, Komün’ün iktidarın şiddetle ele geçirilmesine dair ilk deneyim olduğunu söyledi. Komünarların yenilmelerine rağmen göğü fethe çıktıklarını söyleyen Partizan temsilcisi, bu aşamanın devamında Ekim Devriminin geliştiğini, daha sonra da ÇKP’nin kısa sürede Çin’i etkilediğinden bahsetti. Çin Devriminin kendine has kimi özgünlükleri olduğundan bahsedilirken parti-ordu-cephe şeklinde ileri düzeyde bir fikriyatın karşımıza çıktığına vurgu yapıldı.
Çin Devriminin Çin’in sosyoekonomik yapısı gereği yeni demokratik devrim olduğuna vurgu yapan Partizan temsilcisi, halk savaşı meselesinde iktidarın parça parça alınmasının temel noktalardan biri olduğuna değindi.
Çin Devriminin bu süreçleri incelendiğinde iki aşamalı bir etkisi olduğu ve revizyonizmle mücadele olarak karşımıza çıktığı vurgulanırken revizyonistlere karşı devrimin geliştirilmesi, buna karşı komünist partilerin örgütlenmesinde önderlerin etkin rol oynadığına değinildi. Her mücadelenin içeride revizyonizme karşı başladığı söylenirken önderlerin beslendiklerinin ortak bir zemin olduğu ve bu zeminin de komünizmle kurdukları bağ olduğuna vurgu yapıldı. İbrahim Kaypakkaya’nın şafak revizyonistleriyle tartışmalarında da bunun görülebileceğinden bahsedildi. 11 İlke’nin temel ideolojik politik çizgisini oluşturan aynı ilkelerin Mazumdar’da da olduğu söylenirken Gonzalo’nun revizyonizme karşı mücadelede oldukça gelişkin olduğu vurgulandı. Revizyonizmin aynı zamanda Başkan Mao’nun katkılarını yok sayan bir yaklaşıma sahip olduğuna değinilerek revizyonizme karşı gelişkin mücadele çağrısı yapıldı.
Partizan temsilcisinin ardından Noyau D’etudes Marxistes temsilcisi sunumunu yapmak için söz aldı.
“DEVRİM DALGASINA TAMAMEN HAZIR OLAN TEK İDEOLOJİ MAOİZM’DİR”
“Başkan Mao, Dünya Proleter Devrimi’nin en büyük zaferlerinden biri olan Çin’deki demokratik devrimin ana lideriydi. Ardından sosyalizmin ve proletarya diktatörlüğünün inşasında Büyük Proleter Kültür Devrimine önderlik etti.” diyen konuşmacı Mao’nun Marksizm-Leninizm’in evrensel ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalarak Çin’deki devrimin kendine özgü yasalarını keşfetme yolunda Partiye rehberlik ettiğini söyledi.
Mao’nun Marksizm-Leninizm’i üç temel bileşende geliştirdiği vurgulanırken “Maoizm ve Başkan Mao’nun tarihi konusunda revizyonistlerle Marksistler arasındaki sınır çizgilerinden biri de Büyük Proleter Kültür Devrimi sorunudur. Revizyonistler her zaman Demokratik Devrimi överler ve Büyük Proleter Kültür Devrimini mahkûm ederler. Ve bir anlamda ondan nefret etmekte haklılar: Bu onlara karşı bir devrimdi! Devrimi kapitalizme götürecek olan Parti içindeki yeni burjuvaziye karşı!” denildi.
Ardından Çin’de kapitalizmin nasıl restore edildiğine değinen Fransa temsilcisi “Burjuva tarihçiler ve revizyonistler için, Başkan’ın ölümünden sonra sosyalizmin başarısız olduğunun kabul edildiği ve Deng Xiaoping’in tek ‘gerçek kurtarıcı’ olarak ortaya çıktığı fikrini yaymak kolaydır. Ancak bunların hepsi saçmalık.” dedi.
“MAOİSTLER DEVRİM İÇİN MÜCADELE ETMEKTEN VAZGEÇMİYOR”
Konuşmacı sosyalizmin ve Büyük Proleter Kültür Devriminin başarısı birçok örnekle desteklenirken uluslararası komünist hareketin durumuna dair şu değinileri yaptı:
“Latin Amerika ve Asya’da gerçek komünistlerin, Marksist-Leninist-Maoistlerin devrim için mücadele etmekten vazgeçmedikleri ve bu bayrak altında ilerledikleri birçok ülke sayabiliriz.
“Emperyalist ülkelerde, emperyalizmin genel krizini çağrıştıran eski emperyalist devletin derin krizi, son 15 yılda sınıf mücadelesinin yükselmesine neden oldu. Sonuç olarak, yeni bir devrimci kuşak Komünist Partileri yeniden oluşturmak için Maoizm’i benimsiyor.
“Ezilen ülkelerde devrimi bir avuç dolar için satanların sonu Nepal’deki Prachanda ya da Peru’daki Sağ Oportünist Çizgi gibi emperyalizmin ajanı olmaktır. Emperyalist ülkelerde ise, 2020’de bunak kasap Joe Biden’a oy verme çağrısı yapan ABD’li Avakian gibi olurlar.”
“BURJUVA KARARGÂHLARINI BOMBALAYIN”
Fransa’dan yapılan sunumun ardından ilk oturum sonlandırıldı ve ikinci oturum AGEB konuşmacısının sunumuyla başladı. “Sosyalizmde Kapitalizmin Şartları ve Devrimin Kaçınılmazlığı” başlığıyla sunum yapan AGEB konuşmacısı sınıflara ayrılmış toplum tarihinde sınıflar mücadelesinin temel olduğuna değindi. Proletaryanın, Paris Komününden bugüne devrimlere önderlik ederek kurtuluşunu ele aldığı, sosyalizmi inşa edip kaybettiği ve bunun yerine kapitalizmin inşa edildiğine değinildi. Başkan Mao’nun da bu soruna değindiği, revizyonizme karşı saflaşma başlarken iktidar meselesi üzerine yoğunlaştığı vurgulandı. Sosyalizmde sınıfların artık olmadığı yaklaşımının benimsendiği dönemler olduğundan bahsedilirken sosyalizmin inşasında da sınıfların ortadan kalkmadığına, Başkan Mao’nun da buna değindiği söylendi.
“Burjuva karargâhları bombalayın” sloganının bugünde dünya işçi sınıfı ve emekçileri için bir örnek olduğuna değinildi.
“İŞÇİ-KÖYLÜ İTTİFAKININ BOZULMASI HEDEFTEYDİ”
AGEB konuşmacısının ardından Cihan Cinemre “Çin Tarımında Kapitalizme Dönüş” başlığıyla sunum yaptı. Şimdiye kadarki konuşmacıların devrimden bahsettiğini, şimdi kendisinin karşı devrimin vehçelerini anlatacağını söyleyen Cinemre, “Marksist devrimcilik kavrayışı aslında kır ve kent arasındaki burjuvazinin yarattığı ayrımı ortadan kaldırmakla ilgilidir. Mao da bunu yapmaya çalışıyordu.” dedi.
1978’den sonra özellikle Çin’de işçi ve köylü ittifakının ortadan kalktığından bahseden Cinemre, Çin’deki karşı devrimden bu ittifakın bozulmasından dolayı söz edilebileceğini söyledi. Bunun en önemli yönünün köylünün iktidarsızlaşması ve köylü kolektifinin dağılması olduğundan bahseden Cinemre, uluslararası serbestleşmeden söz etti. Çin tarımının üretim öğüntüsünün değişmesi, yerli Çin halkı için yapılan tarımdan daha çok uluslararası ticarete yönelik ürünlerin üretilmesinin kapitalistleşmeyle ilişkisine değinildi. Kapitalistleşme daha çok partideki iktidar değişimiyle ilgili olduğu için köylünün proleterleşmesinden bahseden Cinemre, “partinin atadığı yerel yetkililer tarafından yönlendirilen bir liberalleşmeden bahsetmek mümkündür.” dedi.
Kolektif tarım sisteminin dağılmasından sonra köylülerin kentlere göç etmesiyle köylerinden kopmuş köylülerin kentli işçi sınıfı üzerinde baskı oluşturduğu vurgulanırken sosyalist planlamanın 1978 sonrası ortadan kalktığına, kentin köy aleyhine geliştiğine değinildi. 2000’lerde Çin tarımının ölçeğe göre artan mekanizasyon dolayısıyla büyük toprak mülkiyeti üzerine kurulduğuna dair vurgular yapıldı. Mao’nun ölümünün ardından liberal politikalara adım atıldığından bahseden Cinemre, kapitalist üretim ilişkilerinin böylelikle kurulmaya başlandığına değindi.
“KADINLAR HER YERDEYDİ”
Cihan Cinemre’nin tarıma dair sunumunun ardından Partizan temsilcisi “BPKD Bağlamında Devrimde Öncü Kadınlar ve Komünist Partisi” başlığıyla sunum yaptı.
“Komünist hareket kendi içinde birçok kadın öncüyü yaratmışken dünya halklarına mal etmede eksik kalmıştır.” diyen Partizan temsilcisi kadın kurtuluş sorununun her ülkede evrensel ve özgül sorunları olduğuna vurgu yaptı. BPKD’de kadını tartışırken BPKD’ye giden sürecin de özellikle incelenmesi gerektiğini düşündüklerini belirten konuşmacı 1949 yılında kurulan Tüm Çin Demokratik Kadın Federasyonu’nu anlatarak sunumuna başladı.
Kadın kitlelerinin Partiye olan bağının temel kaynaklarından birinin güven ilişkisi olduğuna değinirken eğitim çalışmalarının bu güven ilişkisini pekiştirdiği, kadınların devrim ve Parti diyalektiğini kavramasını sağladığı söylendi. Kurtuluşun devrimde olduğu gerçekliğinin Çin’de hayal olmadığı, bunun için de iki örnek vereceğinden bahseden konuşmacı, Liu Hu-lan ve Pasang adlı kadınları örnek gösterdi.
Kadının BPKD’deki konumunun ve görevlerinin birdenbire oluşmadığına vurgu yapan konuşmacı bu sürecin ilmek ilmek örüldüğüne, müthiş bir emeğin ve bilincin sonunda oluştuğuna değindi. Kadınların her yerde, bölgelerdeki köy komitelerinden Merkez Komite’ye, denizcilikten havacılığa, mahalle fabrikalarından inşaat alanına kadar kadınların her alanda olduğuna değinildi.
“Kadınlar artık devrimi geliştirmenin çok önemli bir faktörüydü ve ezilenlerin devrim bilgisi hiç bu kadar yıkıcı olmamıştı.” diyerek konuşmacı kadınların devrimdeki rollerini örneklerle açıkladı.
BPKD döneminde iki çizgi mücadelesine de değinen konuşmacı, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin başlangıcından bu yana, kadınlar ve Çin halkının geri kalanı, Liu Shao-chi ve Lin Biao başkanlığındaki iki burjuva karargahını parçalamak için savaşa girdiler. Revizyonist çizgi tüm alanlara hücum ederken komünist çizginin de onunla olan savaşımı güçlenerek sürüyordu.” dedi.
Büyük Proleter Kültür Devrimi’nde proleter hareket içindeki kadın mücadelesinin burjuva hareket içindeki kadın mücadelesiyle karşı karşıya geldiğini ve ancak proleter hareketin ufkuna sahip olunduğunda her türden kadın düşmanlığının alt edilebilir olduğundan söz eden konuşmacı Türkiye’de kadın özgürlük mücadelesinin en nadide örneklerini sergileyen Maoist kadın öncüler Meral Yakar, Kamile Öztürk, Barbara Anna Kistler, Ayfer Celep, Sefagül Kesgin, Nurşen Arslan, Hatayi Balcı ve Fadime Çakıl yoldaşları anıyoruz. Onların şahsında, emekçi kadınların birliği için Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimine daha sıkı sarılacağımızın sözünü veriyoruz.” diyerek sunumunu sonlandırdı.
Uluslararası Maoizm Sempozyumu’nda yarın Hindistan, Brezilya, Almanya ve Türkiye’den Maoistler sunumlarını yapacak.
(İSTANBUL)