En başta parti içi yaşam, kurulmak istenen toplumun dar anlamda uygulandığı ve her se- ferinde büyütülmeye çalışıldığı bir örgütlülüktür. Komünist Partisi’nin içinde bizlerin savunduğu ve korumaya çalıştığı aynı zamanda büyütmek, ilerletmek için birçok bedel ödediğimiz, halka, partiye, devrime ve yoldaşlara ait değerlerimiz, ilkelerimiz anlayış ve ideallerimiz vardır. Tüm bu değerler halkımızın çektiği acılardan yaşadığı zorluklardan, partimizin kan, can bedeli tarihinden ve kaçınılmaz bir ihtiyaç̧ olarak karşımızda duran devrimin gerekliliğinden, o devrimin görev ve sorumluluklarından gelir. Bizler de sınıf bilinçli proletaryanın saflarında Komünist Partisi’nin bir militanı olarak partimize, devrime ait ne varsa korumalı, savunmalı ve sahip çıkmalıyız. Kullandığımız bir kalemden tutalım, partimizin ilkelerine kadar yakınlaşmamız gereken değerlerimizin savunuculuğunda mücadelemizi sürdürdüğümüzde yeni yeni değerler de yaratmış olacağız. Partili düşünebilmenin sınıf mücadelesine yanıt olabilmenin gerekliliklerinden biri de değerlerimizin hissedilmesi, içselleştirilerek savunuculuğunun mücadelesini vermekle olacaktır. Savunulması, korunması gereken tüm bu değerler burjuvaziye ait kurtulmamız gereken alışkanlıklarımızın, zaaflarımızın ve geri değer yargılarımızın yerine geçecek olan proleter değerlerdir. Azimli ve kararlı olmamız durumunda partiyle olup örgütleşebildikten sonra tüm bu burjuva kişiliği parçalayarak proletaryaya daha fazla yakınlaşmak zor değildir. Burjuva zaaflarımızla burjuva düşünüş tarzıyla mücadelemizi ne kadar yüksek tutarsak; savunmamız, korumamız gereken değerlere de o kadar yakınlaşırız. Ne kadar bireycilikten kurtulur, bireyci düşünüş tarzıyla savaşımızı sıcak tutarsak o kadar kolektifleşir, kendimizi toplumun bir parçası, değiştirici, dönüştürücü bir savaşçısı haline getiririz. Ancak ne kadar bireycileşir, kendi bencil dünyamıza kendimizi hapsedersek bir o kadar örgütten kopar, yalnızlaşır, proleter değerlere yabancılaşmaya başlarız. Ne zaman burjuvazinin bir takım yönleriyle barışık halde, bir ayağımız proletaryada bir ayağımız burjuvazide yaşamımızı idame ettirmeye başlarsak o zaman, burjuva ahlakın bizde hayat bulmasına da izin vermiş oluruz. Artık bundan sonra da proleter ideolojide kirlenmeler başlamış demektir.
Yabancılaşmayı, bireyin gelişim sürecinin durması, gerilemesi, proleter devrimci değerlere yabancılaşması olarak düşünmek gerekir. Kalinin’in dediği gibi; “en temel insani değerlere sahip olmayan devrimci olamaz, en temel devrimci değerlere sahip olmayan da komünist olamaz.” Bizim bir takım insani değerlerimizin olması ya da ortaya çıkmasından sonra devrimci olma isteğimiz, girmiş olduğumuz mücadelede somutlanır. Artık devrimciyizdir. Ama salt proleter olarak değil arkamızdan bir yığın burjuvazinin kuyruğuyla birlikte geliriz. Burada en temel devrimci değerlere sahip olmadan da komünist olunamaz. Halkın acılarını, yaşadığı zorlukları hissetmek, değiştirmek, dönüştürmek sınıf kiniyle, sınıfsal bir bakış açısıyla hedefe yönelmek bir devrimcide olması gerekenlerdendir. Kendinde devrimler yapmadan toplumsal devrimleri gerçekleştirmeyi, devrimlere önderlik etmeyi düşünmek biraz abes olur. Parti örgütlülüğü içinde de çelişkiler ve çatışmalar devam ettiğine göre bu örgütlülük içinde yer alan bireylerde de burjuva zaaflar bir virüs gibi dolaşmaktadır. O halde kendimizdeki değişim-dönüşümü ve kendi içimizdeki devrimleri sürekli hale getirip siyasallaşmanın önemini anlamamız gerekir. Bireyin kendinde yaşadığı burjuvaziyle proletarya arasındaki çatışmada proletaryanın kazanacağı zaferler, bireyi örgüte yakınlaştırır. Burjuvazinin zaferi ise bireyi örgütten uzaklaştırıp, proleter değerlere yabancılaştırır. Bir şey olmazlarla yaşanan kapalılıklar barışık bir halde yaşadığımız zaafların boyutunu ve yaşamdaki etkisini yükseltmekle birlikte ideolojik kirlenmeleri de beraberinde getirir. Yaşamak istediği kendi bencil dünyasında, bırakalım eşitliği, demokrasiyi herkese tanınmış ortak hakların en fazlasına sahip olmak ister ve pratik yönelişlerde bulunur. Örneğin ekmeğin fazlasını yemek ister, sigaranın fazlasını içmek ister, yükün azını taşımak ister vb. vb. Hatta bunları gizlilik temelinde yaşama geçirme girişimlerinde bulunabilir. Artık birey neyi, ne için yaptığının bilincinde değildir. Kendini, kendi istem ve zevklerini ön plana çıkarır. Tüm bu istem ve zevklerini yaşamak için de burjuva ahlakına uygun tavır ve davranışlara girer. Bunlar da gizlilik temelinde olur. En insani değerlere yabancılaştığını kimsenin bilmesini istemez. Oysa bir devrimci, düşündüğünde hedeflerinin, amaçlarının, ideallerinin yanında küçükten başlayan burjuva istem ve taleplerin ne kadar basit, ufak ve önemsiz şeyler olduğunu görecektir. Fakat bunlar bazen inatla görülmek istenmemektedir. Ancak ilkeli bir örgütlülük içerisinde bunların fark edilmemesi çok zor ihtimal olmasının yan ısıra zaten zamanla bireyin yaşadığı çatışmalar nitelik değiştirmeye başlar. Artık burjuvaziyle proletarya arasındaki çatışma yerini burjuvazinin yaşam koşullarının yaratılmasının endişesine bırakır. Niçin burada olduğu anlamsızlaşmaya, “bu halk için değer mi” sorularıyla halkımızın çektiği acılar kafalarda silikleşmeye başlar, bu da halkın değerlerine yabancılaşmayı beraberinde getirir. Kullandığımız, yediğimiz, içtiğimiz her bir şeyde halkımızın emeğinin, birçok yoldaşımızın emeğinin, katkılarının olduğunu unutur, en iyi yaşamak için halkın değerlerini de sömürmeyi kendinde hak görmeye başlar. Artık devrimin gerekliliği diye bir şey yoktur. Yaşanmış pratikler içerisinde her zaman anlatılan, ders çıkarılması anlamında oldukça uygun olan bir olay vardır. Gerilla birliği içerisinde olumsuz bir unsur, girmiş olduğu kapalılık temelindeki yabancılaşmayla burjuva yaşamın özlemleri içinde yaşatırken dışarıdan da keskin devrimci, keskin Maoist olarak tüm bu zaaflı yanlarını örtmeye çalışmaktadır. Ancak öyle bir duruma gelmiştir ki, girmiş olduğu pratik faaliyetler içerisinde karşılaştığı gerçeklik kendisinin buraya ait olmadığını en iyi burjuvazinin içinde yaşayabileceği düşüncesine, hainleşmeye kadar götürmüştür. Bir köyde, köylü önüne bir tabak bulguru bile zor verince sınıfsal kini artacağına, kendi bencil dünyasına dönmüş olduğundan kaynaklı “bir tabak bulgur için değer mi” düşüncesi, yaşadığı olumsuz sürece damgasını vurmuştur.
Baştan beri hep söylediğimiz birçok zaafımızın bir araya gelmesi, onlarla barışık yaşama çabaları dolayısıyla kişiyi burjuvaziye yakınlaştırırken aynı zamanda proletaryaya da yabancılaştırmaya başlar. Yabancılaşan en insani değerlerimiz olurken yakınlaştığımız da burjuvazinin bataklığıdır. Eğer kişiliksizleşmek istemiyorsak -ki devrimci olduysak kişiliksizleşmek istemiyoruz demektir- devrimciliğin, Komünist Parti önderliğinde savaşmanın gül bahçesinde gül toplamaya benzemediğini anlamamız gerekir.
Birçok zorluklarla karşılaşabiliriz. Aç kalabilir, soğukta durmak zorunda kalabiliriz. Ancak kafamızda neyi, niçin yaptığımızı diri tutar, her zorluğu yaşadığımızda zorlukların zorunluluğunu hissedersek, her yaşadığımız zorluk bizleri daha da çelikleştirecektir. Kendimize, halka, devrime, partiye güvenimiz artacaktır. Bizlerin Kommünist Parti’de örgütlenmesi doğrudan kolektivize olduğumuz anlamına gelmez. Biçim olarak örgütün belli görevlerini omuzladığımızda örgütlenmiş oluyoruz. Ancak örgüt içinde de örgütleşme devam ediyor, etmesi gerekir. Yabancılaşmanın panzehiri olarak kolektivize olma, almış olduğumuz görev ve sorumluluklarda, etrafımızdaki ve kendimizdeki yaşanan sorunlara yaklaşımda kendini göstermesi gerekir. Duygu-düşüncede, pratikte, yaşanan kapalılıklar kolektivize olmanın önünde engellerdir. Duyguda; hissettiklerimizi, öfkelerimizi, sevinçlerimizi, üzüntülerimizi, acılarımızı, özlemlerimizi duyguya ait ne varsa örgüte açabilmek gerekir. Düşüncede; kaygılarımızı, gördüğümüz yanlışlıkları hiçbir tasa taşımadan örgüte ifade edebilmek gerekir. Örgütün görev ve sorumluluklarında da örgüt bilinciyle yaklaşmak, örgütçü düşünüp hissedebilmek gerekir. Partinin yol göstericiliğinde ilerleyebilmek istiyorsak partinin bize en doğru yolu göstermesine izin vermemiz gerekir. Var olan hastalıklarımızı doğru ifadelendirmek gerekir, doğru reçeteler doğru tedavi yöntemleriyle iyileşmemizi sağlar. Yabancılaşmamıza sebep olan burjuvaziye ait alışkanlıklardan zaaflardan kurtulalım, proletaryaya yakınlaşabilelim. En kaba anlamıyla tedaviyi kabul edelim.
Yabancılaşmaya karşı kolektifleşme; kapalılığımızın bizlere vereceği zararın boyutlarını görebilmekle ve ona uygun hareket etmekle olacaktır. Aynı zamanda kapalılığın bize vereceği zararlar genel olarak düşünüldüğünde birçok yere ucunun dokunduğunu göreceğiz. Parti içerisinde ilerlemek/gelişmek istiyorsak örgütleşebilmek, örgütlü hareket edebilmek gerekir. Öyleyse yabancılaşmak istemediğimiz proleter değerlere karşı örgütleşelim, örgütlü düşünebilelim. Kapalılığımızı bir kenara bırakalım açıklık temelinde duygularımızı düşüncelerimizi ifade edelim. Hiçbir değerimize yabancılaşmamıza izin vermeyelim.