Siyonist İsrail tüm saldırganlığıyla Gazze’yi yerle bir etmeye devam ediyor. Tüm dünyanın gözü önünde devam eden bu saldırılara karşı devletlerin ağır basan tutumu bir ölçüde destek ve çoğunlukla da sessizce geçiştirme tutumudur. Uluslararası alanda birçok ülke İsrail’i kınayıp açıklamalar yapsa da hiçbir ülke savaşın aktif öznesi haline gelmek istemiyor. Birkaç örneği dışarıda tuttuğumuzda dünya sessizliğini korur durumda. Beklenmedik bir hamle geçtiğimiz ay Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmasıyla geldi. Elbette böyle bir adımın atılmış olması önemlidir ancak Divan’a hâkim olan devletlerin tavrı da bellidir. Divan’dan çıkacak kararın bağlayıcılığı da ayrı bir sorunu gündeme getirmektedir. Geçtiğimiz günlerde açıklanan Divan kararına göre İsrail soykırım suçundan yargılanacak.
SOYKIRIM DAVASI VE İDDİANAME
Güney Afrika’nın İsrail’e karşı açtığı soykırım davası Uluslararası Adalet Divanı’nda, iki günlük duruşmayla 11 Ocak tarihinde görülmeye başlandı. İki gün süren ön duruşmaların ilk gününde Güney Afrika Gazze savaşında İsrail’i soykırım niteliği taşıyan eylemlerle suçlamasının sebebini açıkladı. Duruşmanın ikinci gününde de İsrail savunma yaptı. İddianame içeriğinde suçlamanın sebebi olarak İsrail’in Filistin’e yönelik eylemlerin biçimi ve kapsamı vardı. Bahsedilen eylemlerin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu eylemler “katliam”, “soykırım”, “insanlık suçu” olarak tanımlanıyordu. Güney Afrika İsrail’in Filistin’e yönelik eylemleri sebebiyle soykırım suçlamasında bulunduğunu ifade ederken bu eylemlerin 7 Ekim olayıyla başlayıp devam eden sınırlılıkta olmadığını ayrıca vurguluyor. “56 yıllık baskıcı işgal, Gazze blokajı, 75 yıllık apertheid” konu edilerek davanın eskiye, belli bir tarihsel döneme yayıldığını, sebebin sınırlı bir süreçle ilgili olmadığını da gösterdi. İddianamenin temelini oluşturan madde soykırımdı. İddianamenin girişinde “Yapılanların bir ‘milli, ırksal, etnik’ grubun kayda değer bir kısmının yok edilmesini amaçladığı” ve bu anlamda soykırım niteliği taşıdığı vurgulandı. İddianamede “Yüksek mevkili İsrailli devlet adamlarının açıklamaları açık bir soykırım niyeti göstermektedir. İsrail ordusunun eylemleri de bu niyetin açıkça tezahürüdür.” denmektedir. Mahkemeden soykırım suçlamasının çıkması gerektiğinden bahsedilirken BM uzmanlarının dahi “soykırım tehlikesi”nden bahsettiği aktarılmaktadır.
Uluslararası hukuka göre yaşananlar elbette soykırım niteliğindedir. Soykırım, “Sistematik ve planlı olabilen ve bir topluluğu yok etme kastı ile hareket edilen bir şiddet eylemi” olarak tanımlanmaktadır. Halkın yerleşim alanlarının, sığındığı okulların ve hastanelerin bombalanması, nüfusun dar bir alana itilmesi, insani yardımların engellenip kıtlık ve salgının çıkmasına yol açılması, çocukları ve kadınları kasten hedef alma gibi çoğaltılabilecek örneklerin hepsi yukarıda bahsettiğimiz tanımın kapsamındadır. İddianamede İsrail’in, sıklıkla ve açık biçimde ihlal ettiği Cenevre Sözleşmesi’nden kaynaklanan sorumluluklarını da yerine getirmediği vurgulandı. Güney Afrika’nın sözleşmede yer alan soykırım suçunu engelleme bilinciyle bu davayı açtığı belirtilerek Soykırım Sözleşmesi’nin 9. maddesine gönderme yapıldı: “Sözleşmenin yorumlanması, uygulanması veya yerine getirilmesi hakkında, sözleşmeye taraf devletler arasında çıkan uyuşmazlıklar uyuşmazlığın taraflarından birinin talebi üzerine Uluslararası Adalet Divanı önüne getirilir.” İsrail’in bu maddeye itirazda bulunmadığını ekleyelim. İddianamede davanın çok uzun süreye yayılabileceği endişesinden kaynaklı süreci hızlandırma talebinde bulunuldu. Gambiya’nın 2019 yılında başvuru yaptığını ve halen net bir duruşma yapılmadığını hatırlatırsak bu davanın da geleceği şüphelidir.
KATLİAMA UĞRAYAN KATLİAMLA YARGILANIYOR
Uluslararası Adalet Divanı BM’nin, devletler arasındaki ihtilaflarda hüküm veren en üst düzey mahkemesi olarak 1945 yılında kuruldu. Divan, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Avrupa’da altı milyon Yahudi’nin Naziler tarafından katledilmesi üzerine böyle bir olayın tekrar yaşanmaması amacıyla kabul edildi. Soykırıma uğrayan Yahudilerin şimdi soykırım suçundan yargılanıyor olması katliama uğrayanın şimdi katliam suçundan yargılandığı anlamına gelmektedir. Soykırımcılıkla suçlanmak, dahası tanımlanmak istemeyen İsrail devleti savunmasında Hamas’ı soykırım yapmakla suçlamaktadır. Öyle ki 25 bini aşkın insanın öldürülmesi soykırım değil, Hamas’ın yaptıkları soykırımdır onlara göre. Yargılama sürecinde soykırım suçlamasının kanıtlara dayanacağı, dayanmak zorunda olduğu çok açık. Güney Afrika İsrail’in tüm engellemelerine rağmen soykırım suçunun kanıtlı olduğunu ifade etti.
Mahkemenin niteliğine ve geçmişte çıkan kararlara göz atmadan mahkeme sonucundan soykırım suçu çıkarsa bunun ne gibi etkileri olabileceğini kestirmek mümkün değildir. Daha önceki yargılamalar bu bakımdan pek sonuç verici olmadı. Bunda da benzer bir sonuçla karşılaşmak şaşırtıcı olmayacaktır. Örneğin Srebrenitza Katliamı davasında Divan, Bosna’nın yaptığı başvuruda Sırbistan ya da Eski Yugoslavya’nın Srebrenitza’da doğrudan soykırım yaptığı iddiasını reddetti. Yani neyin soykırım olup olmadığına Divan karar verecek. Divan’da bulunan üyelerin devletlerinin iradesini yansıttıkları gerçeğini unutmamak gerek. Sonuçta BM mahkemesi olarak kurulan Divan’ın kimin çıkarlarını temsil edeceğini tahmin etmek zor değildir. Divan’dan çıkan karar bağlayıcı olsa bile herhangi bir yaptırımı da bulunmamaktadır. ABD’nin İran’a yaptırımlarının kalkması yönünde bir karar çıkmasına rağmen böyle bir şey gerçekleşmemiştir. Örneğin Rusya, Divan kararlarını tanımayıp savaşa devam etmektedir. İsrail için de benzer bir sürecin yaşanacağı söylenebilir. Netanyahu da şu sözlerle herhangi bir karara uymayacaklarını ifade etmiştir: “Kimse bizi durduramayacak ne Lahey ne Şer Ekseni ne de başka hiç kimse. Hamas’ı ortadan kaldırana, Gazze’nin bir daha ülkemiz için tehdit oluşturmayacağından emin olana kadar bu savaşı sürdüreceğiz”
Divan’da kararın ne zaman bağlanacağı tahmin edilemezken tam tersine İsrail’in Gazze’ye saldırılarını sürdüreceği bugünden nettir. Burada devletlerin takındığı tavırlar ikiyüzlü olmakla beraber İsrail’le ilişkileri koparmamayı da içerir. Lahey’de yargılama Güney Afrika sayesinde başlamış olsa da Türkiye gibi İsrail’e hizmette kusur etmeyen bir devlet de hemen buradan kendine pay çıkarmaya çalışmıştır. Başvurunun ardından Erdoğan şöyle bir açıklamada bulundu: “Bizim vermiş olduğumuz bütün belgeler ciddi manada Lahey’de iş görüyor. Bu belgeleri artırarak vermeye devam edeceğiz ve inanıyorum ki şu anda bizim o teslim ettiğimiz belgelerle İsrail orada mahkûm olacaktır.” O sırada Türkiye’nin bahsettiği belgeler Türkiye’den İsrail’e giden malzemelerin dokümanları olabilir ancak. 7 Ekim hamlesinin ardından İsrail’e kükreyen Erdoğan, bakanlıkların “Günde 8 gemi gidiyor” açıklamalarına rağmen halen ikiyüzlüce davranmaktadır Filistin savunusu imajıyla İsrail’e giden gemilerin rotasını tayin etmeye devam etmektedir. Lahey kararlarının önemine vurgu yaparken Erdoğan Lahey kararlarının Türkiye için bağlayıcı olmadığına değinmekten de imtina ediyor! Beklenti ile kurulu ilişki bu kadar ters! Yani Divan’a Türkiye tabi değildir. Gerçekler ortaya koymuştur ki her devlet varlığını sürdürebilmek, daha fazla zenginleşmek adına hareket etmiştir. Bir yanda mazlum Filistin halkını destekleyenler ve bir yandan da katliamcı İsrail’i destekleyen devletler yer almaktadır.
Türkiye’nin pratik adımları İsrail’le ilişkilerinin kesilemeyeceğini göstermektedir. Dolayısıyla söylenen hiçbir sözün karşılığı yoktur ve bunlar kanıtlıdır.
Özetle iddianamede askeri saldırıların durdurulması, Filistin halkının korunması; insani yardımın engellenmesi ve zorla tahliye gibi politikalardan vazgeçilmesi istenmektedir. Önümüzdeki günlerde davanın sonuçlanması durumunda neyle karşılaşacağımızı göreceğiz. Merakla bekleyenlere şunu söylememiz gerek: Çıkacak karar her ne olursa olsun İsrail gibi bir devlet sadece bu kararla saldırıları durdurmayacaktır. Aylar geçen süreçte çokça toplantı yapılmış, katliama sessiz kalamayan devletler uyarılarda bulunmuştur, bizzat BM Başkanı İsrail’i kınamıştır. Sonuçta 7 Ekim’den beri katliam yaşanmaktadır ve İsrail tüm dünyanın gözü önünde soykırıma devam etmektedir.