12 Eylül Askeri Faşist Cuntasının ürünü olan YÖK 42 yıl önce, 6 Kasım’da kuruldu. Saldırının, baskının, işkencenin ve ayrımcılığın sembolü olan YÖK, kurulduğundan bu yana üniversitelerdeki devrimci gençlik mücadelesini boğma, üniversite gençliğini depolitize etme amacıyla hareket etmiştir. Baskıcı ve yasakçı zihniyet, söz-yetki-karar hakkının gaspı, eğitimin piyasalaştırılması, her türlü devrimci-demokratik eylemin, kulüp ve dernek faaliyetlerinin engellenmesi, anti bilimsel, niteliksiz, cinsiyetçi eğitim, devrimci-demokrat-yurtsever kesimlere karşı polis-ÖGB-sivil faşist birliği 42 yıllık süreçte YÖK’te somutlaşmıştır.
Türkiye devrimci tarihinde ‘60’lı yıllar mihenk taşıdır. Mihenk taşı olan ‘60’lı yıllarda devrimci gençlik hareketi üniversiteler etrafında yükseldi. Üniversite gençliğinin yarı aydın karakteri, bilim ve dünyadaki değişim, devinimlerle olan ilişkisi onları önemli ölçüde sürecin öznesi yaptı. Aynı süreçte adeta kaynayan üniversite gençliğine önderlik eden ve birkaç yıl sonra önderliği örgütlülükle birleştirecek İbrahimler, Denizler, Mahirler vardı. İdeolojik ayrılıklara rağmen hedef ortak ve yalındı: Toplumsal sorunlar karşısında devrimci çözüm için gençliği örgütlemek ve onlara önderlik etmek. ‘80 darbesinin kampüslerdeki sopası YÖK’ün hedefi ise o günden bugüne üniversite gençliğini “ehlileştirmek” ve gençliğe önderlik edecek güçleri yok etmektir.
YÖK’E KARŞI MÜCADELEDE ÖZNELERİN ROLÜ
Sistemin dayattığı yoksulluk, geleceksizlik, işsizlik çemberinde gençler intihara sürüklenmektedir. Barınma sorununu, pahalılığı, zamları protesto eden ve intiharların hesabını sormak isteyen gençliğe YÖK, geçmişte olduğu gibi bugün de türlü yöntemlerle saldırmaktadır. YÖK biat etmeyen, hesap soran üniversiteli gençliğin karşısında özel bir baskı ve saldırı mekanizmasıdır. Üniversiteleri “dikensiz gül bahçelerine” dönüştürmek için kurulmuş olan YÖK, bugün önemli ölçüde bu amacına ulaşmış durumdadır.
Elbette YÖK’ün amacına önemli ölçüde ulaşmış olmasını devrimci özneden bağımsız tartışmak, sorunu eksik ele almaktır. Alelade yürütülen polis-ÖGB-sivil faşist birliği, kampüs içi siyaset ve örgütlülüğün “marjinalleştirilmesi” esasında devrimci gençlik öznelerinin eksikliğidir. Faşist saldırılar, üniversite öğrencilerinin aleyhine karar ve zamlar karşısındaki “sessizlik” ve harekete geçmedeki yetersizlik esasında devrimci gençlik öznelerinin eksikliğidir. Reformist hareketlerin kampüs/fakültelerde açıktan faaliyet yürütemediği ortamda YÖK’e karşı mücadele gelenekselleşmiş, pasif basın açıklamalarına sıkışmıştır. Bütün bunlar devrimci mücadeleki geriliğin, kitlelerin bilinçlerindeki bulanıklığın, gerici tahakküm altında ideolojik yozlaşmanın gençlik mücadelesine doğrudan yansımalarıdır.
6 KASIM SÜRECİNDE NELER OLDU?
Yukarıda değindiğimiz doğrudan yansımaların bir sonucu olarak, geçtiğimiz 6 Kasım günü gençlik örgütleri arasında bir ayrışma yaşandı. Farklı gündemlerde yer yer böylesi parçalı eylemler oluşsa da YÖK’e karşı herkesin asgari düzeyde pekâlâ ortaklaşabileceği 6 Kasım gününde, yıllardır yapılanın aksine 2 saat aralıkla iki farklı eylem gerçekleşti. Gerek süreç içerisindeki siyasal geriliklerden kaynaklı gerekse de ayrışmadan kaynaklı iki eyleme de katılım zayıf oldu. Ayrışmanın da zeminini siyasal bakımdan geriliğin oluşturduğunu söylemek gerekmektedir.
6 Kasım gündemli toplantının tartışma/ ayrılık konusu yıllardır süregelen şekilde yine “imza” oldu. Pankartta “Gençlik Örgütleri” imzası mı yoksa “Üniversite Öğrencileri” imzası mı yer alsın tartışmasında Öğrenci Faaliyeti eylemin örgütleyicisi ve katılımcısı olmayacaklarını belirtirken Öğrenci İnisiyatifi ise konuya dair sonrasında dönüş yapacaklarını belirttiler. İki hareket dışında toplantıya katılan bütün hareketler [Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF), Devrimci Gençlik Birliği (DGB), Devrimci Gençlik Dernekleri (DGD), Gençlik Komiteleri, Gençlik Kömünleri, Yeni Demokrat Gençlik (YDG), EHP Gençliği] eylemin içeriğinde, biçiminde ve imza konusunda ortaklaştık. Ne var ki gelişen süreçte DGD, 6 Kasım günü başka bir eylem yapma düşüncesinde olduğunu belirterek çekildi. Akabinde basın açıklaması için DGB’nin hazırladığı metne ve eyleme dahil olup olmamaya dair SGDF, Gençlik Komünleri ve YDG hariç olumlu/olumsuz hiçbir dönüş gerçekleştirilmedi. Eyleme birkaç gün kala ise DGD, Öğrenci İnisiyatifi, Öğrenci Faaliyeti, Özgürlükçü Gençlik, Öğrenci Kolektifleri “Üniversite Öğrencileri” imzasıyla yapacakları eylemin çağrısında bulundular. Gençlik Komiteleri ise yalnızca “Üniversite Öğrencileri” imzalı eylemin çağrısını yapıp her iki eyleme de katıldı.
İhmaller sonucu katledilen Zeren Ertaş ve intihar eden arkadaşlarımız için üniversiteli gençliğin hareketli olduğu bir süreçte ve 6 Kasım gibi bir gündemde parçalı eylemlerin gerçekleşmemesi için eğer ki mesele imza ise imzanın tekrardan tartışılacağı bir toplantı belirlendi. Tekrardan önerilen toplantıya SGDF, DGB, YDG, EHP Gençliği ve Gençlik Komünleri hariç ne dönüş gerçekleşti ne de katılım. Kaldıraç Üniversite toplantılara katılamasa da “Gençlik Örgütleri” imzalı eyleme katılmaktan yana tavır aldı. Böylece bir eylem “Gençlik Örgütleri” imzalı ve her hareketin kendi imzalarının yer aldığı dövizler biçiminde diğer eylem ise “Üniversite Öğrencileri” imzalı, hiçbir dövizde imzanın yer almadığı, temsili flamanın da olmadığı adeta hareketleri temsil edecek renklerin bile kullanılmadığı bir biçimde gerçekleşti. Eylem değerlendirmesi için yapılan toplantı önerisine ise YDG, DGB, SGDF ve Gençlik Komünleri haricinde yine bir dönüş gerçekleşmedi.
AYRIŞMANIN İDEOLOJİK ÖZÜ
Uzun süredir gençlik örgütlerinin her toplantısında imza tartışma konusu olmaktadır. Fakat hemen hemen her toplantıda ortaklaşma/eylemde birlik anlayışından hareketle imza sorunu önemli ölçüde bir sonuca bağlanmaktadır. Ne var ki son 6 Kasım eyleminde ayrışma her ne kadar imza sorunundan kaynaklı görünse de meselenin ideolojik bir arka planı var. İmza sorunu yalnızca bir sonuçtan ibaret…
Öncelikle biz de dahil olmak üzere her ne kadar toplantıda oy çokluğuyla “Gençlik Örgütleri” imzasında ortaklaşıldıysa da bu imza hiçbir hareket için ilkesel, vazgeçilmez değildi. Dolayısıyla ayrışmayı imza sorununa indirgemek meselenin özünü çarpıtmaya tekabül etmektedir. Ortaklaşmak, daha güçlü birliktelik örgütlemek adına “Gençlik Örgütleri” imzasını savunanlar “Üniversite Öğrencileri” imzasını da kesinkes reddetmediler ve ayrı eylem örgütleyen hareketler bunun farkındaydılar. Ayrı örgütlenen eylem incelendiğinde görülecektir ki eylemin politik içeriği tamamen boşaltılmıştır. Hiçbir hareket dövizinde imza ve temsili de olsa flama kullanmamış, propaganda serbestliği ortadan kaldırılmıştır. Yürütülen tartışmalardan hareketle “Gençlik Örgütleri” imzasını savunan hareketlerin böylesi, politik içerikten yoksun bir eylem biçimine onay vermeyecekleri aşikârdı.
“Üniversite Öğrencileri” imzasını savunan DGD ve Öğrenci Faaliyeti başta olmak üzere diğer hareketlerin temel argümanı, “Gençlik Örgütleri” imzasının örgütsüz gençlerin eyleme katılmalarını zorlaştıracağı yönündeydi. Denilebilir ki bu perspektifle eylemin içeriği hareketleri temsil edecek her türlü renk, imza ve logodan “arındırıldı.” Devletin “örgüt”, “örgütlülük”, “örgütlenmek” olgularını marjinalleştirdiği ve dolayısıyla gençlerin bu olgulara mesafeli olduğu tartışma götürmez bir gerçek. Fakat aynı şekilde devletin yarattığı bu algıya uyumlu hareket etmenin devletin değirmenine su taşıdığı da tartışma götürmez bir gerçek. Toplumu kökten değiştirmeyi misyon edinmiş bir hareket, genç kitleleri kendi bayrağı altında örgütlemeyi ve onlara önderlik etmeyi önüne koymalıdır. Böyle bir hareket kendi yetersizliğinden ötürü örgütlü mücadelenin “marjinalleştirildiğini” bilmeli ve örgütlü mücadele şiarını daha fazla yükseltmelidir. Kriminalize edilmeye çalışılan örgütlülüğün meşruluğunu bulduğu her fırsatta örgütsüz genç kitlelere haykırmalıdır. Devlet “devrim” ve “mücadele” gibi kavramları da marjinalleştirmektedir ve bu anlayış nihayetinde devrim gibi temel bir olguyu bile açıktan savunmamaya götürmektedir… Kısacası ayrı eylem örgütleyen hareketler kitle kuyrukçuluğuna bulaşmış, dar grupçu çıkarlarla genç kitlelerin geri yanlarına yaslanmışlardır. Ayrışmanın ideolojik özü budur.
Eleştirilerimizden bir diğeri de söz konusu hareketlerin tutumlarına ilişkindir. Devrimci kültür bu topraklarda bin bir emek ve fedakârlıkla yaratılmıştır. Fakat açık açık bu kültürün de çiğnendiğini görmekteyiz. Toplantılara ve eleştirilere aleni bir kayıtsızlık söz konusudur. Sorulara, önerilere, tartışmalara olumlu veya olumsuz cevap verme ihtiyacı hissetmeyecek kadar sorumsuzluk, umursamazlık söz konusudur. Günümüz toplumsal mücadelesinin geriliği ve ondan kaynaklanan ciddiyetsizlikten bahsedebiliriz. İmzayı gerekçe gösterip eylemden çekilen ve ortaklaşmak adına imza sorunu için yapılan çağrıya cevap vermeye tenezzül bile etmeyen hareketlerin eylemde birlik anlayışlarının samimiyetsizliğinden bahsedebiliriz.
Daha önce de var olan fakat geçtiğimiz süreçte belirginleşen ve ayrışmaya sebep olan bu eksiklikleri eleştirme, tartışma sorumluluğuyla hareket ediyor ve bu eleştirilerimizin devrimci gençlik mücadelesini geliştirmesini umuyoruz…