Bu koca çınar Hacıbey Doğan kimliğinde 09 1932 tarihinde Gümüşhane’nin Kelkit kasabasında dünyaya gözlerini acar.
Atasının bilinmezliği ile yaşamın her türlü eziyet ve acıları yaşayarak 7 Ekim sabahı 11.00’de hayata gözlerini kapattı.
Eşini, oğlunu ve kızını genç yaşta kanser hastalığı nedeniyle kaybeden babamız acılara tutunarak yaşamaya çalışırken son iki yıldır yatalak olarak yaşamını sürdürüyordu.
Son görüntülü telefon görüşmemizde 17 yıldır göremediği oğlu ve doyamadığı torunu ile elini kaldıramadan sadece gözlerinden akan yaşlarla “hoşçakalın çocuklarım” diyerek vedalaştı.
Tüm organları iflas etmesine rağmen yaşamdan kopmamak için sadece sağlam kalan kalbi ile çırpınıyordu adeta.
Sevgili babam on gündür entübe edilmiş halde yaşam savaşı vererek bize sadece hatıralarını bırakarak hayatımızda kopup gitti.
Acılı babam ve biz ailemizin kökenine dair nerdeyse hiçbir şey bilmiyorduk. Nereliyiz? Nerden gelmişiz? Kimlerdeniz? Gibi sorulara hiçbir şekilde cevap bulamadığımız sorularla yaşama tutunduk.
Ailemizin büyükleri tarafından sadece bilinen tek şey Sivas tarafından tek gözü “süngüyle” çıkarılmış, kan revan içinde bir kadının 2 küçük çocuğuyla birlikte Kelkit’e gelerek canını ve çocuklarını kurtarmış olması. Neden geldi? Ailesine ne oldu? Tüm bunlar sırlar içinde kaybolmuştu. Bildiğimiz tek şey bu “gizemin” korunması, açığa çıkmaması sadece yaşama tutunarak içine girdiğin topluma en güçlü şekilde uyum sağlamayı becermekti.
Adeta mezarlığa dönüştürülmüş olan Türkiye ve T. Kürdistan’ın her karışı acılarla doludur.
Ortaya konulan argümanlar net olmamakla birlikte Ermeni Soykırımına veya Ermeni Soykırım öncesinde Ermeni ulusuna dair katliamlara uzanan bir geçmişin hikayesidir gözü süngülenmiş kadının hikayesi. Katliama ve soykırıma uğramış bir ulusun yüz binlerce ferdinin aynı zamanda kimliksizleştirilmesinin belki de sadece bir tanesidir yaşanan.
Sevgili babam daha genç yaşta gurbete çıkmak zorunda kalarak ilk önce Edirne, İstanbul ardından Almanya’ya inşaat işçisi olarak gider. Avrupa’ya ‘69’da Türkiye’den işçi olarak gelenler arasında yer alır. Uzun bir süre konteyner evlerde yaşar.
Gurbet yaşamını benimsemeyen babam ailesinde sadece büyük ablamı Almanya’ya götürür ve kendisi de 12-13 yıl sonra ailesinin yanına temelli dönüş yapar. Ve emekli olana kadar da inşaatlarda çalışarak ailesinin yaşamını idame ettirir.
Babam her ne kadar benim devrimci olduğumu benimsemese de “oğlum ne yaptığını bilen, akıllı evladımdır” diyerek sahiplenir ve hiç kimseye söz ettirmezdi. Yaşamı boyunca hiç kimseye zararı olmayan, zor durumda olan kişilere yardım elini uzatmayı hiçbir zaman elden bırakmayan, kendi ailesi ile yaşama tutunarak yürümeyi başarmış bir emekçinin hikayesidir babamın yaşamı.
Mehmet Ali ve Halil Çakıroğlu yoldaşların annesi ve babası ‘99 İstanbul depremi döneminde yaşadıkları evlerinin hasar görmesi nedeniyle evimize yakın bir yerde daire kiralayarak yakınımıza taşıdı. Babam eşimin dedesi ve nenesi için sürekli bana “Oğlum nene ve dedeyi sürekli kontrol et, sakın mağdur etme, ihtiyaçları neyse mutlaka karşıla” der ve ardından “Anne ve Baba çok çile çekmişler, acıları çok büyük DAĞ gibi iki evladını kaybetmiş kolay değil” diyerek hassasiyetini ifade ediyordu. Babamın bu yaklaşımı beni duygulandırdığı gibi şehit yoldaşların anne ve babasını sahiplenmesi beni çok sevindirmişti.
Babama son bir kez de olsa sarılamamak, baş başa, göz göze gelip dertleşememek, onun en büyük arzusunun bu olduğunu bilerek ölümünü karşılamak kaybı en fazla ağırlaştıran durum oluyor. Yaşamın ölüme gebe olduğunu bilsek de artık “bir gün belki yaparız” dediğimiz şeyin gerçekleşmeyeceğini bilmek ölümün ruhumuzu kuşatan bir acıya dönüşmesine neden oluyor.
Mültecilik koşulları böylesi gelişmelerde, acılarda, sevinçlerde tüm ağırlığını hissettiren yük olur. Ailenin, yoldaşlarının, dostlarının acılarına ve sevinçlerine ortak olamamanın üzüntüsü yanında şimdi de 17 yıldır sevgili koca çınar BABAM’ı göremeden toprağı vermenin ağırlığı içindeyim.
Hoşçakal sevgili babam, 90 yıllık ömründe başını eğmeden, her türlü zorlukla baş etmeyi bilerek, emeğine halel getirmeden onurlu bir yaşam sürdün.
Oğlun…