[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
“Yoksulluğa, yozlaşmaya, gasp edilen haklarımıza ve doğanın talanına karşı örgütlenelim, 2 Eylül ruhuyla mücadeleyi yükseltelim” şiarıyla örgütlenen 21. 2 Eylül Festivali devletin tüm baskı ve yasaklamalarına, gözaltı saldırısına rağmen gerçekleştirildi. Devletin halkın festivallerine yönelik yasaklama saldırılarından birinin hedefi de Şükrü Sarıtaş Parkı’nda yapılacak çocuk şenliği ve 2 Eylül şehitlerini anacağımız yürüyüş oldu.
Baskı, saldırı ve yasakların nefes aldırmayacak düzeyde artması nedensiz değildir. Ekonomik ve siyasi kriz koşullarının yönetilemeyecek biçimde kötüleşmesi tüm bu yasaklama ve saldırıların temel kaynağıdır. Valilik ve kaymakamlıklar üzerinden, festivaller de dahil halkın çeşitli taleplerle bir araya gelişi burjuva feodal düzen için bir tehdit ve tehlike olarak görülmektedir. Baskı ve sömürüden bunalmış, yoksulluğu derinleşmiş halkımızın hak arayışı, mücadelesi, direnişi ve başkaldırısı da sistemli baskı ve saldırıların hedefi olmaktadır.
Festival çalışmaları kapsamında yayınladığımız “2 Eylül Bülteni”nde tüm bu baskı ve yasaklamaların arkasında burjuva feodal düzenin içinde debelendiği ekonomik ve siyasi krizin yattığı etraflı bir biçimde açıklanmıştı. 2 Eylül Festivali’nin 1 Mayıs Mahallesi’nin kuruluşuna vesile olan gecekondu direnişiyle tarihsel bir köprü oluşturması ise devleti daha da duyarlı hale getirmektedir. 2 Eylül Festivali üstündeki artan baskı ve yasakların gecekondu direnişiyle günümüz arasında kurulan bağdan kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Faşist diktatörlük halka umut taşıyacak tüm köprüleri yıkmayı, direnişin, mücadelenin ve örgütlenmelerin izlerini silmeyi istemektedir.
Halkın bir araya gelişinin, sorunları ve talepleri etrafında birleşmesinin önündeki sistemli baskı ve saldırılara karşı koyuşun örgütlenmesi baş sıraya yerleştireceğimiz görevlerimiz arasındadır. Bu görev en nihayetinde festival örgütlenmesinin dayanağı olan devrimci demokratik güçler tarafından yerine getirilmeye “çalışılmıştır.”
2 Eylül Festivali’nin örgütlenmesinde karşı karşıya olduğumuz sorunlar devlet baskısından ibaret değildir! Kitlelerin festivalin öznesi ve sahibi oldukları gerçeğinin benimsenememesi, kitlelerin uzağında örgütlenen festival gerçekliğiyle birlikte sorun edilmesi gerekenler arasındadır. Sınıf mücadelesinin gerilediği, kitlelerin kendi kabuğuna çekildiği koşullarda festivalin gerçekleşmiş haliyle “başarılı” görülmesi doğru olmayacaktır. Nasıl yapıldığı, örgütlenen festivalle kitlelerin ilişkisinin nasıl kurulduğu dolayısıyla kitlelerle birlikte neler yapılabildiği önemlidir.
Halkın festival programına ilgisizliği ve yetersiz katılımı nedeniyle bir başarıdan söz etmek mümkün değildir.
Elbette ki başarılanlar, halkın belli düzeyde katılımı, baskı ve yasaklara rağmen festivalin geleceğe doğru yolculuğunun devamı söz konusudur.
Başarıların kötü deneyimlerden ders çıkarılarak, doğru ve bilimsel çizgide sebat edilerek geliştiğini biliyoruz. Bu festivali bu türden bir deneyim olarak değerlendiriyoruz. 2 Eylül Festivali özgülünde süzülmüş deneyimler, ölçeği küçülmüş biçimde bize kitlelerden kopuşun, halkın söz ve eyleminin yerine kendi ihtiyaçlarını ve dar grup çıkarlarını kötü bir tarzda geçirmenin örneklerini bir kez daha göstermiştir. Kitleler adına konuşmanın ve yapmanın başka türlü bir sonuç üretmesi beklenemezdi. “Bu festivalin sahibi sizsiniz” diye emekçi halkın çeşitli kesimlerine yapılmış çağrılar ne kadar doğru ise festivalin örgütlenme süreci ve kitlelere yönelen pratiği de o kadar hatalı ve cılızdı. En nihayetinde festivalin örgütlenme sürecinde halkın ihtiyaçtan doğmuş örgütlenmelerini dışlayan, kitle örgütlerinin, yöre derneklerinin, mahalle muhtarlarının festivalin öznesi haline gelmesini sekter ve dağıtıcı yaklaşımlarla engelleyen tarz ve yöntem öne çıkmıştır. Bu tarz ve yöntemin sadece 2 Eylül Festivali özgülünde ortaya çıktığını söylemek sorunu hafife almak olur. Festivalle kurulan ilişkinin niteliğini önemsiyoruz. Festivali örgütleyen herkes bakımından geçerli olmasa da halkın ihtiyaçlarını, sözünü ve eylemini geliştirmesi bakımından festivalle doğru bir ilişki kurulamadığı açıktır. Halkın çeşitli örgütlenmeleri aracılığıyla festivalin çağırıcısı konumuna yükseltilmesi, festivale ve kitlelere doğru bir yaklaşımı gerektirmektedir.
FESTİVALİN SAHİBİ SİZSİNİZ, HALKTIR O!
2 Eylül Festivali’nin örgütlenmesi için yapılan çağrılardan sonra başlayan ilk tartışmalardan birisi işçi ve emekçi yığınların genel sorunlarıyla yerelin yüklü olduğu sorunların iç içe geçirilmesi, kitle örgütlerinin, yöre derneklerinin, muhtarların festival örgütlenmesine dahil edilerek çalışmanın halka doğru genişletilmesiydi. Bu yönde kitle örgütleri, yöre dernekleri, mahalle muhtarlıkları ziyaret edilerek festival toplantısına davet edilmiş, davet edilenlerin tamamı olmasa da ilk toplantılar belli düzeyde ilgi görmüştü.
Bu ilgi, festivalin kitlelere doğru genişlemesini getirmeliyken tersi yönde bir sonuç oluştu. Katılımcıları toplantıya davet etmemizin nedeni festivale ve bu kapsamda yapacağımız her türlü etkinliğe dair görüş alışverişinde bulunmak ve geniş katılımlı ortaklaşmayken sekter ve dağıtıcı yaklaşımlar sonucu festival gündemine olan ilgi azalmış, birlikte hareket etmenin zemini yıpratılmıştır. Bu durum asıl olarak tahammül gösterilmeyecek biçimde toplantıya davet edilenlerin festivalden beklentilerini, görüş ve düşüncelerini açıklamalarıyla ortaya çıkmıştır. Söylemeliyiz ki sınıf mücadelesinin gerilemesine paralel biçimde halkın çeşitli örgütlenmeleri de bir gerileme içerisindedir. Devrimci demokratik güçler gibi sendikalar, meslek örgütleri, kitle örgütleri, yöre dernekleri de gerilemiş, zayıflamış ve etkisizleşmiştir. İşçi sınıfı ve emekçi halk yığınları örgütsüz ve dağınık durumdadır. Bu gerçekliği uzağa gitmeden, 1 Mayıs Mahallesi’nin genel durumuna ve mahallenin kuruluşuna atfettiğimiz festivalin tablosuna bakarak görebiliriz. Festivali örgütleyen özneler de dahil olmak üzere birlikte hareket etmek istediğimiz kitle örgütleri, yöre dernekleri ve muhtarlıklar bu gerçekliğin etkisi altındadır. Bu gerçekliğe gözlerimizi kapayarak yaptığımız, bazen de yapamadığımız şeyleri kitle örgütlerinden, yöre derneklerinden ve muhtarlıklardan beklemek gerçekçi olamazdı. Öyle ki çoğu kez polis ablukasında bize İbrahim Kaypakkaya siluetli Partizan flamasını indirmeyi öğütleyenlerle biz yol yürümeye çalışırken festivale dahil etmeye çalıştığımız kesimlerin katılacağı beklentisiyle bizimle flamasız yürüyüşü tartıştırmaları garipsenecek bir şey değildir. Bu, geri olmakla birlikte bir olağan tartışmadır. Burada sorun edilmesi gereken konu festivalin doğal dayanağı olan kesimleri yapmak istediğimiz şeye ikna etme çabasına yönelmeden karşımıza almış olmamızdır. Bu yaklaşım nedeniyle festival en başından sabırla, ikna ederek birleşmeye değil halktan kopmaya ve halkın uzağında konumlanmaya demirlenmiştir.
HALK SÖZE DOYDU!
Panellerin nasıl olacağı sorunu, festivalin nasıl örgütleneceği ve planlanacağı sorununun önüne geçerek birçok şeyin yetersiz tartışılmasına, son ana kalmasına ve bir şekilde kotarılmasına yol açtı. Üç panel, bir forum üzerine tartışılmış iki panel, bir forum yapmaya olanak olduğu üzerinde karar kılınmıştır. Peki neydi panellerde “kimlerin konuşacağı” sorununu festival örgütlenmesinin önüne geçirecek kadar önemli hale getiren? En genel anlamda panellere, panellerde devrimci demokrat kurum ve kişilerin temsilci ve konuşmacı olarak katılmasına bir karşıtlığımız bulunmuyor. Halktan kopmuş festival gerçekliğini tersine çevirmenin, festivalle kitlelerin bağını kurmanın yolu onları festivalin öznesi haline getirmeye çalışmaktan geçecektir. Bunun işçi sınıfının ve emekçi kesimlerin çeşitli mücadelelerinin, söz ve eyleminin öne çıkarılmasıyla, mahallenin sorunlarının benzer biçimde ele alınmasıyla yakından ilişkisi bulunmaktadır. Paneller konusundaki tartışma ve karşı karşıya gelişin nedeni halkın ihtiyaçları ve gündeminin yerine belli politik yapıların kendi ihtiyaç ve gündemlerini geçirmesi ve dayatmasıdır. Deprem, doğanın ve yaşam alanlarının vahşi şekilde talan edilmesi gibi sorunlarla boğuşanların, direniş ve mücadelelerin içinden gelen temsilcilerin konuşması yerine “biz de konuşacağız” denerek ve öyle de yaparak halkın sözünün ve eyleminin yerine daha ileri şeyler söyleme iddiasıyla kendi sözü ve eylemi geçirilmiştir. Bunun övülecek bir şey olmadığını söyleyelim! Yine festivali örgütleyen kurumların temsilcilerinin katılımıyla düzenlenen panel de festivalin, halkın ihtiyaçları üzerinden değil öznel gündemler ve ihtiyaçlara göre şekillenmiştir. Bu yaklaşımla birbirini takip eden her pratik festivalin darlaşmasında işlev görmüştür.
FESTİVAL HAVASI YARATILAMADI!
Festival toplantıları panellerin nasıl yapılacağı, direniş ve mücadelelerin içerisinden gelenlerin mi, sorunların yatağında yaşayanların mı yoksa kurumların temsilcilerinin mi konuşacağı tartışmalarıyla darlaşarak tıkanırken halka festival havası taşıyacak çalışmalar geri plana düştü. Festival bir kez daha sınırlı ve lokal çalışmalarla halka duyurulmaya mahkûm oldu. Kitle örgütlerinin, yöre derneklerinin, muhtarlıkların süreçten sekter ve dağıtıcı yaklaşımlar nedeniyle kopmasından, çalışmalara dahil olanların kısa sürede isteksizleşmesinden kaynaklı festivalin duyurusu pek yapılamadı. Festivali görünür hale getirecek olan stantlar, ses araçları ve diğer araçlar örgütlenemedi. Festival kapsamında bütün yapılacakları sınırlı güce ve etkiye rağmen üstüne “almaya”, işçi sınıfı ve halk adına konuşmak dahil olmak üzere her şeyi kendinde merkezileştirmeye çalışanlar aynı olmasa da önceki festivallerin benzerini deneyimlediler.
Biz bu sürecin olumlu ve olumsuz yönlerinin sorumluluğundaki özel payımızı üstlenmekten kaçınmıyoruz. Festivalle ilgili tartıştığımız her şey aynı zamanda kendimize dairdir ve festival bir kez daha gerçekliğimize ayna tutmuştur. Bununla birlikte bu deneyimden doğru biçimde dersler çıkarmak adına gerçekliğimizin geri yönleriyle, yanlış kitle çizgisiyle, festivallerin birer halk etkinliği olduğu doğrusuyla çatışan yaklaşımlarla yüzleşmek gerektiğinde ısrarcıyız. Kitlelerden öğrenme konusunda mütevazı olmak devrimci bir tutumdur ve ilk öğrenmemiz gereken budur…
Festivale dair yürüttüğümüz her tartışma ve aldığımız her tutum festivale esin kaynağı olan 2 Eylül direnişini bugünkü sorunlarla ve mücadelelerle birleştirmeye, halkın sözünü ve eylemini öne çıkararak festivali darlaşmanın menzilinden çıkarmaya, halkı festivalin sahibi yapmaya yönelikti.
YÜRÜNECEK YOL ÖNÜMÜZDEDİR
Festivaldeki özel deneyimimizin eksikliklerini unutmadan açtığımız yolu önemseyerek yürümeliyiz. Bu bakımdan 2 Eylül Bülteni; halka festival çağrısı oldu!
Her yıl festival kapsamında çıkardığımız 2 Eylül Bülteni bu yıl daha yoğun ve yaygın bir kitle çalışmasının aracı olarak halka ulaştırıldı. Festival çağrısıyla sınırlandırmadığımız bülten dağıtımı/kitle çalışması halkla bağ kurduğumuz, halkın iş, yaşam ve geçim koşullarını, sorunlarını ve eğilimlerini anlamaya çalıştığımız, mahallenin çeşitli başlıklar altındaki sorunlarına dair bilgimizi ve pratik sahamızı genişlettiğimiz bir işlev gördü. Mahallenin uzun zamandır gidilmeyen yerlerine ulaştığımız festival çalışmaları daha planlı ve iyi örgütlenememekten kaynaklı sınırlı olmuştur. “Bekleyiş” içerisindeki halka gitmenin, yakıcı sorunları üzerinden onlarla bağ kurmanın, kendi sorunları etrafında birleşmelerini, örgütlenmelerini geliştirmenin, süzmenin yolu hareket etmekten, devrimci politikayla ve örgütle yere sağlam şekilde basmaktan geçiyor! Atacağımız sonraki adımlar hep bu yola revan olacaktır! Kitlelere ve onların eseri olacak Demokratik Halk Devrimine doğru gecekondu şehitlerinin de can feda oldukları yürüyüşü daha güçlü adımlarla yürümeye devam edeceğiz!