[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Kürt Ulusal Mücadelesi zorlu bir dönemeçte. Seçimler sonrası, legal alandaki iç tartışmalar ve politik krize dair belli emareler olsa da kamuoyuna yansıyan bir sonuç şimdilik yok. Diğer yandan ise faşist diktatörlüğün Kürt Ulusal Mücadelesine dönük saldırıları ve imha konsepti de ivme kaybetmeksizin sürüyor. Diğer parçalardaki mücadeleyi de menziline alan TC saldırganlığı yeni konjonktüre uyarlanarak sürdürülüyor.
Seçimler sonrası dış politikada hep ipte oynamaya çalışma hali yerini emperyalizmle kurulan ilişkinin gereği olarak ABD merkezli politikanın tek düze yörüngesine bırakmıştır. Rojava’ya dönük işgal söylemlerinin ve tehditlerin tonu düşürülmüş, suikastlarla kadro kaybını sağlamak hedefli bir tutum izlenilmiştir. Gerilla alanlarına dönük saldırılarda ise TC nezdinde bir değişiklik yaşanmadı. Zap’ı aşma hedefli “Pençe-Kilit” operasyonları her seferinde gerilla direnişine takılıyor, istenilen sonuç elde edilemiyor. Bu alandaki operasyon geçtiğimiz günlerde yeniden yoğunlaştırılırken Kuzey’de TC’nin Güney Zap’ta ise KDP’nin yol-karakol yapımlarıyla gerillayı sıkıştırmaya dönük bir strateji uygulanıyor. KDP ve Parastın (istihbarat örgütü) halihazırda TC’nin Irak Kürdistanı’ndaki operasyonlarında iş birlikçi karakteri ile öne çıkıyor.
Zap’taki kuşatma devam ederken geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanı H. Fidan hem Irak merkezi hükümetle hem de özerk yönetimle yoğun temaslar sürdürdü.
TC ŞANTAJI: SU VE PETROL SORUNU
H. Fidan’ın Irak ziyareti oldukça kritik bir dönemde gerçekleşti ve önemli konuları içeren bir ziyaret olarak kayıtlara geçti. Şengal meselesi, PKK’nin “terör örgütü” olarak tanınması, petrol ticareti, su sorunu gibi kritik başlıklarda sürdürülen görüşmelerde H. Fidan yoğun bir mesai harcadı. Şii gruplarla yapılan gizli görüşmelerden KDP’lilerle samimi pozların öne çıktığı görüşmelerde TC nezdinde ana hedef PKK’nin kıskaca alınmasıydı. Bu bağlamda su ve petrol hattı kartı TC için önemli iki koz olarak kullanılmaya devam ediyor. Hem özerk yönetimin hem de Irak merkezi hükümetinin kritik bu iki konu özgülündeki ihtiyaçları TC’yi istenilen sonucu elde etme anlamında iştahlandırıyor. TC’nin Irak’taki PKK varlığı konusunda temelde iki hedefi var: Birincisi, Şengal’deki fiili özerk yapının dağıtılması, ikincisi ise PKK’nin “terör örgütü” olarak tanınması ve TC ile birlikte gerillanın kuşatılması ve imha edilmesi. Bu noktada Şengal’de ilk olarak KDP ile anlaşan TC, Irak ordusunun da Şengal’i kuşatmak üzere bölgeye gönderilmesini sağladı. Sonrasında da iş birlikçi kimi çevrelerde Şengal’deki otonominin dağıtılması hedefli gizli bir anlaşma imzalandı. ABD emperyalizminin de dahil olduğu bu meşum anlaşmada Şengal’in KDP’nin denetimine sokulması kararı öne çıkıyordu. Şengal’deki Ezidi halkın direnişi ile karşılaşan ve sonunda Irak ordusunun çekilmek zorunda kaldığı bu hamle TC için halen üzerinde yoğunlaşılmaya devam edilen bir politika. 9 Ekim Anlaşması 2020 yılında yürürlüğe girdikten sonra Şengal’deki hava hareketliliği ve suikastlar artarak devam etmiştir. Bu saldırılara olur veren niteliği nedeniyle söz konusu anlaşma Ezidi toplumu tarafından lanetlenmiştir. Şengal’deki otonominin varlığı TC için bugün de tehdit olarak görülüyor. Rojava’daki kazanımlar ne denli “beka” sorunu ise Şengal de aynı derecede bir tehlike anlamına geliyor TC için. Fidan’ın üç gün süren görüşmelerinde TC tarafından Şengal’e dönük karadan işgal saldırısı dillendirildi. Bu bağlamda TC işgal tehdidi ile anlaşmanın daha etkin uygulanması için Irak hükümetine baskıyı artırıyor, su sorunu ve petrol meselesini de bu baskının ana unsuru olarak işlevlendiriyor.
“YAVUZ HIRSIZ EV SAHİBİNİ BASTIRIR”
Diğer bir önemli konu ise PKK’nin “terör örgütü” olarak tanınması. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Ortak düşmanımız olan PKK terör örgütünün, ikili ilişkilerimizi zehirlemesine izin vermemeliyiz. Irak’tan, dostluk ve kardeşlik gereği PKK’yı resmen terör örgütü olarak tanımalarını bekliyoruz.” sözleriyle beklentilerini dile getirdi. Fidan’ın, görüşmeler boyunca PKK’nin Şengal, Mahmur ve Süleymaniye’deki varlığını “işgal ve Irak egemenliğine aykırı” olarak değerlendirmesi akıllara “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” deyimini getiriyor. Irak’ta halihazırda işgal operasyonları yürüten TC’nin Dışişleri Bakanı’nın bu sözleri pişkinliğin tipik bir örneği olarak hafızalarda yer edindi.
TC, PKK’nin Irak topraklarında “terör örgütü” olarak tanınmasını stratejik buluyor. Bu hem politik olarak elinin güçlenmesi hem de askeri olarak gerillanın kuşatılması için ortak hareket etme olanağı anlamını taşıyor. TC’nin fiili işgalinin, onlarca üssünün meşru bir zemine dayanması için de bu kritik karar önemli ve gerekli. Bu söylemi güçlendirmek adına Kürt Ulusal Mücadelesinin, özelde de PKK’nin Irak için de “bölücü” bir güç olduğu ifade edildi. Fidan’ın üst perdeden ortaklık teklifine Irak cephesinden şimdilik bir yanıt yok. Bölgesel jeopolitik gereği Irak merkezi hükümeti şimdilik PKK için “terör örgütü” tanımı yapmayı kabul etmiyor. Bu noktada Irak Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararları da var.
Su ve petrol meselelerinin Irak özgülünde kritik iki başlık olduğunu söylemiştik. TC’nin elindeki bu iki koz tarih boyunca hizalama için kullanılıyor. Dicle ve Fırat’ın sularının kontrolünü elinde tutan Türkiye Irak’ı su ile terbiyeye zorlarken diğer yandan ise Kürt yönetimi ile Irak merkezi hükümetini petrol ticareti konusunda ihtilafa sürüklüyor. Kürt bölgesinden Ceyhan hattı üzerinden ihraç edilen petrole karşı Irak, mahkemelerde TC’yi tazminata mahkûm etmişti. TC ise bu hamleye karşı özerk yönetim ile 50 yıllık sözleşme imzalamıştı. Kürt bölgesinin petrolü TC’ye hem yüksek kâr hem de Irak’ı sıkıştırmak için altın tepside sunulmuştu. Yaşanan anlaşmazlıklar sonucu halihazırda iki taraftan da Türkiye’ye şimdilik petrol akışı yok. TC, görüşmelerde Bağdat’a yeniden bir petrol anlaşması için şartlar sundu. Irak tarafından şartları ağır bulunan anlaşmaya imza atılmadı. Ancak gelecekte bu durumun yeni krizlere neden olabileceğini öngörmek mümkün.
Fidan’ın Hewler’deki görkemli karşılanma töreni de ziyaretin öne çıkan bir diğer gündemiydi. Oldukça memnun ve coşkulu karşılama töreninde Fidan coşkusunu dile getirirken “teröre karşı yaptıkları iş birliği için” KDP’ye özel teşekkür etti. “Ortak düşman” PKK’ye karşı iş birliğini artıracaklarına dair olan vaatlerini açığa vurdu. Fidan iş birliğini ilk kez bu düzeyde yüksek sesle dile getiriyordu. Fidan ve Barzaniler iş birliği demeçleri verirken Bradostlar’da köylüler SİHA’larla katlediliyordu. Son yıllarda sık sık yaşanan ve onlarca insanın katledildiği saldırılar görüşmelerde konu edilmedi. Çünkü KDP ve TC için akıtılan Kürt kanı değil boru hatlarından akıtılacak petrol ve gelirleri önemliydi!
Fidan’ın ziyareti TC saldırganlığını ve bölge gerici güçlerinin kendi sınıf çıkarları bağlamında konumlanışını ve meşum planlarını anlamak adına kritikti. Bu görüşmelerde TC şimdilik istediği net sonuçları alamasa da Irak’taki mevcut pozisyonunu geriletecek bir sonuç da çıkmadı. Faşist diktatörlüğün ve bölge gerici güçlerinin bu hesaplarına karşı başta Kürt Ulusunun Mücadelesi olmak üzere Iraklı ve Türkiyeli emekçilerin mücadelesi kurtuluşu sağlayacak yegâne yoldur. Kürt, Türk ve Arap emekçiler derin ekonomik krizin pençesinde açlık ve sefalet ile boğuşurken hâkim sınıf temsilcilerinin şatafatlı törenleri ve petrol paylaşım kavgası mücadelemizin kimlere yöneleceğini kavramak adına önemlidir!