[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Özellikle yaz aylarında daha fazla gündeme gelen DEDAŞ, her sene olduğu gibi bu sene de halka zulüm etmeye devam ediyor. Bir yandan elektrik kesintileriyle gündeme gelirken bir yandan da kendi işçilerine yönelik baskıyı eksik etmiyor. Öyle ki sendikalaşan işçileri işten çıkararak sömürü ağını işletiyor. Devlet desteğini de arkasına alarak saldırılarını sürdürüyor.
İŞÇİLER İŞTEN ÇIKARILDI
Geçtiğimiz haftalarda DEDAŞ işçileri maaşlarının iyileştirilmesi ve sendikal haklarının tanınması için iş bırakmıştı. İş bırakan işçilerin Kod-49 ile tazminatsız bir şekilde işten atılması üzerine işçiler eylemlerine devam etti. Hatta Urfa’da işten atma gerekçesi olarak “Ferit Şenyaşar’ı alkışlamak” gösterildi.
Şirket işçilerin sendikalaşması önünde bir set çekiyor. İşten atmaların yanı sıra işçilerin iş kollarında değişiklikler yapılarak sendikalaşmanın önüne geçmeye çalışıyor. Örneğin iş kolu enerji olan işçilerin çoğunluğu Enerji-Sen’e üyeyken işçilerin iş kolları “inşaat” olarak değiştirildi. Böylece işçilerin Enerji-Sen’de örgütlenmelerinin önüne geçilmiş oldu. İşçiler bu saldırılara eylemlerine devam ederek cevap verdi. Eylemler sonucunda DEDAŞ, işten atılan işçilerin işe geri alınacağını duyurdu. Bunun üzerine işçiler eylemlerine ara verdi.
CEZA KESMEYENE MOBBİNG!
Sendikal mücadeleye düşmanlığını gizlemeyen DEDAŞ, ayrıca işçilere karşı mobbing saldırısında da geri kalmıyor. İşçiler geçinememekten, baskıdan ve güvencesiz çalışma koşullarından şikâyetçi. İş “kaza”larında işçiler yaralandığında DEDAŞ tarafından işçiler kolaylıkla “tedbir almadıkları” için suçlanabiliyorlar. Mobbing desen artık gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiş durumda.
Bilindiği üzere DEDAŞ aktif olduğu bölgelerde (Urfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt ve Şırnak) elektrik sayaçlarını evlerin direklerine taşımak ve yüksek elektrik faturaları kesmekle ünlenmiştir. DEDAŞ’ta haksızlıklara, yüksek fatura kesimlerine karşı çıktığı için işten atılan bir işçinin anlatımına göre DEDAŞ işçilerinin yüzde 90’ı yöneticiler tarafından abonelere yüksek fatura kesmeleri için zorlanıyor. Ayrıca bölgede var olan “kaçak elektrik kullandıkları için elektrikleri kesiyoruz” anlayışını güçlendirmek için de işçilerin bizzat kaçak tel bağlamaya zorlandığı söyleniyor. Doğalında, buna itiraz eden işçiler de işten atılıyor. Burada dikkat çeken nokta ise DEDAŞ’ın bu yolsuzlukları yaparken arkasına aldığı güç. Elektrik kesmek için ya da elektrik sayaçlarını taşımak için görevlendirilen işçiler askerlerle beraber köylere yollanıyor. DEDAŞ, bu kesimleri yapmak için devleti arkasına almış durumda. Yani bölge halkına saldırı DEDAŞ-devlet iş birliğiyle gerçekleştiriliyor. Bunun en basit örneğini DEDAŞ’ı protesto eden çiftçilerin tutuklanmasından görebiliriz. Şırnak’ta askerlerle beraber DEDAŞ’ın köy basmaya gitmesi de şirketin kime yaslandığının göstergesidir. Ayrıca DEDAŞ işçilerinin haksızlıklara karşı işten çıkarılmalarıyla ilgili röportaj yapan gazeteciye soruşturma açılıyor. Burada şirketin zarar görmemesi, itibarının zedelenmemesi için devlet kurumlarının tam gaz çalıştığı açıktır. Yapılan haksızlıkları gün yüzüne çıkaranlar, buna karşı duranlar devlet mekanizmalarıyla cezalandırılıyor.
DEDAŞ ELİYLE ÜRETİMDEN UZAKLAŞTIRMA
DEDAŞ’ın halka uyguladığı zulmü saymaya kalksak çok uzun bir çetele çıkacağı bilinmektedir. DEDAŞ eliyle Kürt illerine özel bir politika uygulandığını özellikle vurgulamak gerek. Devlet kendi yöntemleriyle bölge halkını sindirmeye çalışırken bir yandan da DEDAŞ eliyle halkı elektriksiz ve susuz bırakarak terbiye etmeye çalışıyor. Yaz sıcaklarında köylerin 15 gün elektriksiz bırakılması aslında sadece DEDAŞ’ın politikası ile açıklanamaz. Bu bölgelerde devletin uyguladığı bazı politikalar söz konusudur. Özellikle elektrik ve su kesintilerine karşı çıkanların çiftçiler olduğunu görmekteyiz. Bu bir rastlantı değildir. Bölgede çiftçilerin üretimden uzaklaştırılmaları ve topraklarını terk etmeleri hedeflenmektedir. Burada da devreye DEDAŞ girmektedir.
DEDAŞ, elektrik kesme işlemi yaparken “kaçak elektrik” kullanımını gerekçe göstermektedir. Halktan gelecek tepkiyi şoven söylemlerle engellemeye çalışmaktadır. Bu politika yankı bulmaktadır. Birçok kesim Kürt illerinde kaçak elektrik kullanıldığını dolayısıyla yapılan zulmü hak ettiklerini söyler. Propaganda edilen bu gerçek ise yanıltıcıdır. Bölgede esas sorun kaçak elektrik kullanımı değil DEDAŞ’ın kestiği yüksek faturalar ve yetersiz alt yapıdır. Kayıp-kaçak oranının bu bölgelerde daha fazla olması eski ve ilkel alt yapıdan kaynaklanmaktadır. Yüksek faturaları ödemekte zorlanan halk elektriksiz ve susuz bırakılmaktadır. Ayrıca bir kişinin kullandığı kaçak elektrik tespit edildiğinde elektrik merkezden kesilip resmen cezalandırma yöntemi uygulanmaktadır.
Yukarıda elektrik kesintilerinin üretimi etkilediğinden bahsettik. Elektrik kesintileri yüzünden bölgedeki üretim çoğu zaman durma noktasına geliyor. Dolayısıyla çiftçilerin bu duruma karşı çıkmasından doğal bir durum yoktur. Özellikle Urfa’da halk yeraltı sularını kullanıyor. Elektrikle çalışan pompalarla yerin 250 metre derinliğinden su çekiyorlar. Bu yüzden elektrik kesintisi yaşandığında suya erişmek de sorun haline geliyor. Kuraklığın hâkim olduğu bu bölgelerde özellikle yaz aylarında tarım arazilerinin sulanması gerekiyor. 15 günü aşkın süredir elektrik kesintisi yaşanan yerlerde hem hayvanlar susuz kalıyor hem de tarım arazileri sulanamıyor. Çiftçilerin ürünleri kurumaya terkediliyor. DEDAŞ’ın zulmü bununla da bitmiyor. Çiftçilere yapılan tarım desteklerine DEDAŞ “borç” iddiasıyla el koyuyor. Üstelik bu el koyma, devletin DEDAŞ’a sağladığı ayrıcalıklarından biri. Yani bu sayede devlet “ben yardımımı yaparım, DEDAŞ da el koyar, orası beni ilgilendirmez” diyor. Çiftçilerin bir kısmının üretim yapmasını sağlayan bu yardımlara el konulması çiftçiyi daha da zora sokuyor. Çiftçiler, ürünlerinden elde ettikleri geliri tarlaya su taşımak için kullandıkları elektriğe ödüyor. Bu yöntemin de pahalı olması nedeniyle çiftçinin kendi borcunu ödeyecek geliri kalmıyor. Yani tam anlamıyla DEDAŞ aracılığıyla bölgede bir sömürü mekanizması yaratılmış durumda. Elektriğin özelleştirildiği 2013 yılından beri DEDAŞ, bölgede kârına kâr katıyor. Örneğin 2018 yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin harcamaları incelenirken DEDAŞ’ın yaptığı 1 milyon 644 bin TL tutarındaki yatırımın kayyım tarafından desteklendiği tespit edilmişti. Ayrıca DEDAŞ’a EPDK ihalelerinde de öncelik verildiği ortaya çıkmıştı.
Üretimin sekteye uğraması dışında da elektrik kesintilerinden elektronik cihaza bağlı hastalar, bebekler, yaşlılar etkileniyor. Örneğin Silvan’da DEDAŞ’ın elektrik kesmesinden dolayı 2 yaşındaki bebek soğuktan yaşamını yitirmişti.
DEDAŞ’ın bölge halkına yönelik zulmü yaz kış demeden sürüyor. Neredeyse 15 güne varan elektrik kesintileri işkence politikasına dönüşmüş durumda. Bu işkenceye karşı halkın meşru bir öfkesi de var elbette. Öfkeye dönüşen tepki de devlet mekanizmalarıyla bastırılmaya çalışılıyor. DEDAŞ’ı protesto eden çiftçi, köylü gözaltına alınıyor, işkence görüyor ya da tutuklanıyor.
Devlet, DEDAŞ’ın korumalığını üstlenmiş durumda. Halkın tepkisinden korkan DEDAŞ, elektrik sayaçlarını taşımaya giderken askerlerin kanatları altında köylere gidiyor. Burada da halk hem elektriğinden oluyor hem de askerlerin şiddetine uğruyor.