Tüm ölümsüzleşenlerimizin ardından olduğu gibi, her yazan yoldaşın tarif ettiği gibi, ne kadar anlatabileceğimi bila tanışmış, ilişkilenmişti. Bir gün bir yoldaşla Murat’ın yan yana oturdukları, sohbet ettikleri dikkatimi çekti. Çay alarak yanlarına gittiğimde; çok fazla çay ısmarlayan biri olmadığımdan bu durum az da olsa geyik konusu edildi. Murat’la da tanışmamız böyle oldu. Sık sık halı saha maçı yaptığımız bir dönemde gerçekleşmişti tanışıklığımız. Diğer yapılarla yaptığımız futbol müsabakalarının büyük kısmını kazanıp kök söktürüyorduk. Murat’ın da profesyonel futbol oynadığı söylentileri gelip bize ulaşmıştı. Görüşmelerimiz daha sıklaşmıştı ve ilişkilerimizin daha ileri taşındığı bir noktadaydık. Murat’ın da oynayacağı bir futbol organizasyonu daha planladık. Rakip takım da Murat’ın profesyonel olarak futbol oynadığı duyumunu almış ve Murat’ın oynamasına itiraz etmişti. Ama nafile! Artık Murat da bir Partizancıydı ve itirazlar kabul görmedi. Tabii maçı yine biz kazandık. Ama Murat pek fazla terletmedi rakibi. Daha sonra sevinçli ve hiç eksik etmediği gülümseyişiyle “oynadığım küfür olmayan ilk maçtı” diyerek memnuniyetini paylaşmıştı bizimle. Sonra bir takım sıkıntılar nedeniyle görüşmelerimiz seyreldi. Bu süre zarfında neler yapıp ettiğinden oldukça uzaklaşmıştım ve habersizdim. Zaten bu durum çok uzun sürmedi. Biz tutuklandık ve Murat’ın mahkemelerimize geliş gidişleriyle ayak üstü denebilecek sohbetlerle hal hatır sorup az biraz sohbet ediyorduk. Son mahkememize kadar geldiği her mahkemede benzer diyaloglar kuruyorduk. Son mahkemedeyse, hapishanede kalacağımız süre söylendikten sonra öfkeli bir ses çınladı mahkeme salonunda: “… Sizin için de mücadele ediyorlar…” demişti. Göz göze geldik sonra. Öfkesi dinmemiş, yumrukları sıkılı ve dolu doluydu gözleri…
Son bakışmamızdı birbirimize, görüşürüz dedik karşılıklıca, son sözcüklerdi dökülenler. Son bir hamleyle kaldırıp ellerimizi son kez selamlaşmıştık. Hiçbirinin son olacağını bilmeden, görüşme umudunu büyüterek, yitirmeden olmuştu her şey. Gerillaya katılışından habersizdim. İsmi ve fotoğrafını gazetede görünce tüm “sonlar” yinelendi. Sesi çınladı yine… “Heybelerinde biriktirdiklerini rüzgara saklayarak gittiler. Kızıl nidaları namlulardan haykırarak…” Mayıs ne de çok yoldaşı aldı aramızdan baharın bağrına… Kanlı 1 Mayıs’ların, Deniz’lerin, Haki’lerin, Dörtler’in ve komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın tereddütsüz yürüyüşlerini ardıllarına devrettikleri; yeşile değil kızıla bezenmişliği taşıyor görkeminde. Devrimin kızıl filizlerini kanlarıyla sulayanlarımızın izinde yürüme çağrısıdır artık… Her düşenimiz bir çağrıdır; İbo’dan Mehmet’e, Sefagül’e, Çiğdem’e, Murat’a, Haydar’a, Gül’e, Aliboğazı’na Mercanlar’a kadar… Her çarpışma, her haykırış savaş çağrısıdır. Düşenlerimizin adımladıkları patikayı adımlamak, bıraktıkları mirası omuzlamak, yarattıkları değerlere sahip çıkmak, kavga antlarımız kuşanma bilincimizdir.
(BİR PARTİZAN)