HABER MERKEZİ- Hakkında verilen müebbet hapis cezasının 27 yıl sonra bozulmasıyla cezaevinden çıkan Dilaver Keklik, gözaltına kendisine işkence yapan kişinin mahkeme salonunda karşısına nasıl hakim olarak çıktığını anlattı.
İzmir Ödemiş T Tipi Kapalı Hapishanesi’nden 7 Temmuz’da tahliye olan 61 yaşındaki Dilaver Keklik, 27 yıllık tutsaklığını anlattı. 1993 yılında “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla tutuklanan Keklik’e, yargılandığı davada müebbet hapis cezası verildi. Yaptığı itiraz üzerine karar bozulsa da, İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’de (DGM) yeniden yapılan yargılamada aynı cezaya mahkum edildi. Kararın onanması üzerine Keklik’e verilen ceza, avukatı Türkan Aslan Ağaç tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşındı.
AİHM, 6 Temmuz 2006 yılında açıkladığı kararında “İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme’nin 6’ncı Maddesinin” ihlal edildiğine karar verdi.
27 YIL SÜREN HUKUK MÜCADELESİ
AİHM kararının ardından Keklik için “yeniden yargılanma talebiyle” İzmir 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvuru yapıldı. Fakat mahkeme itirazı reddetti. Avukatı Ağaç, bunun üzerine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne şikayette bulundu. Bu şikayet sonrasında yerel mahkeme Keklik hakkındaki kararı bozdu. Mahkeme, 7 Temmuz’da yapılan duruşmada “ev hapsi” ve yurt dışı yasağı getirerek Keklik’in tahliyesine karar verdi.
Özgürlüğüne kavuşan Keklik, tutuklanma süreci ve cezaevinde yaşadıklarını Mezopotamya Ajansı’yla (MA) paylaştı.
15 GÜN İŞKENCE GÖRDÜ
1993’te gözaltına alınıp, 15 gün boyunca işkenceye maruz kaldığını dile getirerek sözlerine başlayan Keklik, sonrasında kendisine bir kağıt imzalatılıp, savcılığa çıkarıldığını belirtti. Keklik, savcının yanına gittiğinde imza attıkları kağıdın iddianameleri olduğunu anlamalarına dair ise, “Bir bakıma kendi fermanımızı imzalamıştık” dedi.
İŞKENCECİSİNİ MAHKEME HEYETİNDE GÖRDÜ
Keklik, duruşma sırasında gözaltında kendisine işkence yapan kişilerden birinin mahkeme heyetinde yer alan hakimlerden biri olduğunu fark eder. Keklik, bu konuda şunları ifade etti: “İşkence sırasında bir ara gözlerimdeki bant yanlışlıkla açılınca görmüştüm onu. Daha sonra yargılandığım mahkemede hakim olarak görünce kim olduğunu sordum. Yani bana işkence eden ile beni yargılayan kişi aynı kişiler. Bunun tutanaklarda geçmesini istedik ama kabul edilmedi. O süreçte bizim söylediklerimizin bir hükmü yoktu. İşkence altında verdiğimiz ifade ve siyasi şubenin kendisinin dizayn ettiği şeyler, bir iddianame olarak kabul edildi. Mahkeme de o iddianameler üzerinden bizleri yargıladı ve karar verdi.”
Tutuklandıktan sonra ilk olarak Buca Kapalı Hapishanesi’ne götürülen Keklik, burada iki yıl kaldıktan sonra sırasıyla Aydın, Bolu ve Kırıklar cezaevlerine sevk edildi.
‘TEMEL HAKLAR BİLE İŞKENCE HALİNE GETİRİLDİ’
Kendisiyle benzer durumdaki yüzlerce insanın haksız yere cezaevlerinde tutulduğunu söyleyen Keklik, “Cezaevlerinde bulunan arkadaşlarımızın Türkiye’nin özgürleşmesi ve demokratikleşmesinden başka bir istekleri yok. Buna rağmen kendi anayasalarında yer alan ve temel insan haklarını bile birer işkence haline getirilerek önümüze koyuyorlardı. Her şeye rağmen arkadaşlarımız kendi onurundan ve duruşundan asla taviz vermedi. Bu direniş hala devam ediyor” diye konuştu.
HAPİSHANELERİN DURUMU
Keklik cezaevlerinin durumunu ve yaşanan hak ihlallerinin de anlattı. Hapishanelerde özellikle 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sonrası hak ihlallerinin arttığını söyleyen Keklik, tutuklulara radyo ve gazete verilmezken, görüş saatlerinin 40 dakikaya indirildiğini, hak arama yollarının ise kapatıldığını ifade etti.
Koronavirüs (Kovid-19) salgını süreciyle birlikte ihlallerin had safhaya çıktığını aktaran Keklik, salgına karşı herhangi bir önlem alınmadığını söyledi. Cezaevinde 4 ay boyunca revire çıkarılmadıklarını dile getiren Keklik, şunları paylaştı: “Muayene veya sağlık kontrolünden geçirilmedik. Dezenfektan verilmiyordu. 1 koğuşta 18 kişi kalıyorduk. Oturduğumuzda kolumuz birbirine değiyordu. Konuşunca nefesimiz bir birine karışıyordu. Yani fiziki mesafe yoktu. Durum böyle olunca bize kendi tedbirimizi kendimiz alamaya karar verdik. Kendi temizliğimizi kendimiz yapıyorduk. Kapı ve pencerelerimizi haftada bir gün mutlaka temizliyorduk. Cezaevine dışarıdan gelen gardiyanlar ve cezaevi personelleri maske takmıyordu. Gardiyanlar sayım sırasında içeri de geliyorlardı ve bazı yerlere dokunarak temasta bulunuyordu. Yine bize gelen kargolar çok geç veriliyordu. Cezaevleri kendine göre bir sistemi işletiyordu.”
Salgınla birlikte tecrit edildiklerini dile getiren Keklik, yine bu süreçte spor, atölye gibi sosyal aktivitelere de yasak getirildiğini sözlerine ekledi.
Virüs nedeniyle görüşlerin yasaklandığını anımsatan Keklik, “normalleşme” süreciyle görüşlerin ayda bir gün kapalı olarak ve sadece bir kişi ile sınırlandırıldığını anlattı. Keklik, salgına ilişkin herhangi bir testten geçirilmediklerini belirterek, şöyle devam etti: “Tutukluların hastalanıp hastalanmadığını kimse bilmiyordu. Salgın yayılmadan önce Ödemiş Cezaevinde birçok arkadaşımız rahatsızlandı. Ben de rahatsızlandım. Ateş, öksürük ve boğaz ağrılılarımız vardı. Daha sonra basındaki salgın belirtilerine baktığımızda bunun korona olma ihtimalini düşündük.
‘TUTUKLULAR YALNIZ BIRAKILMAMALI’
Hak ihlallerine karşı Anayasa Mahkemesi (AYM) ve AİHM’e yapılan tüm itiraz ve başvuruların ise reddedildiğini kaydeden Keklik, cezaevlerindeki siyasi tutukluların büyük bedeller verdiğini, onların yalnız bırakılmayıp sahiplenilmesi durumunda ancak baskıların son bulacağının altını çizdi.