24 Haziran Seçimlerine Bir Kala

24 Haziran seçimlerine bir kala Tayyip Erdoğan ve AKP cenahı dışında tüm siyasal öznelerin “heyecanı” doruk noktasında. Bu defa Tayyip ve şürekâsının “sandığa gömüleceğine” kesin bir inanç söz konusu. Aslında bu inançlı olma hali bir “inanç sistemi”ne dönüşmüş durumda. Zira son dört seçim sürecinde geniş kitlelere “ha gayret bu defa kesin gidiyor” propagandası yapılıyor. Tayyip ve AKP’ye karşı olan geniş kesimlerin öfkesi bu propaganda ile bir potaya toplanıyor, sandıklar açılana kadar bir ‘hülya’ etrafında kenetlenmesi sağlanıyor, adeta kitleler bir çeşit “afyonla” sarhoş ediliyor.  Ortaya çıkan durumun nedeni Faşist diktatörlüğün dümenindeki Tayyip, buna karşı önerilen “afyon” ise seçim ve meclis olmaktadır.

İNSAN HAFIZASININ UNUTKANLIK HASTALIĞI VE 24 HAZİRAN’DA TEKRAR GÖSTERİME GİREN ESKİ FİLM

Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür” sözü bu seçim kampanyasını tanımlayacak en güzel sözdür. Seçimlerin işlevi ve rolü Tayyip Erdoğan sayesinde devletin faşist niteliğine dair geniş kitlelerin bilincinin karartılması şekline bürünmektedir. Bu devletin 95 yıllık tarihinde kurumsallaştırarak, uluslararası gelişmelere göre kendini biçimlendirdiği faşist diktatörlük gerçekliği ve Tayyip Erdoğan ayarında onlarca faşist liderlerin gelip geçtiği gerçekliği adeta “İnce” bir işçilikle unutturulmaya çalışılmaktadır. Faşist diktatörlüğün sınıfsal niteliğini, siyasal karakterini, bir devlet biçimi olduğunu karartmak, kitlelerin bilincini bulanıklaştırmak için Tayyip Erdoğan icraatları ve gerici karakteri, egemen sınıfların bir bölüğü için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Geniş anti-faşist kitleleri egemen sınıf kliklerinden birisine yedekleyen, onları bu klik ve kliklerin devletin “yüce” çıkarlarını korumaya odaklı politikasına sempatiyle bakmasını sağlayacak kampanya çalışmaları yürütülmektedir. Geniş kitlelerin öfkesi, değişim istem ve talebi sistemin içine çekilmek üzere seçimler adeta özel bir araç olarak işlevlendirilmiştir.

İnsan hafızasının unutkanlık hastalığı, egemen sınıf kliklerinden birisi tarafından olabildiğince etkili bir şekilde kullanılmaktadır. Bu bilinçli bir eylem, burjuva-feodal partilerin iğrenç iki yüzlülüğü ve siyaset tarzı ile hayata geçmektedir. Ancak bunun yanında özellikle halk güçleri içinde, ilerici demokrat ve kimi devrimci çevrelerin de hem hafızanın unutkanlık hastalığına kapıldığını hem de özellikle ileri kitlelerin hafızasını körleştirecek kampanyalar gerçekleştirdiğini görmekteyiz. Tayyip’i devirecek her kim olursa olsun ona yedeklenmeye teşne durumlar seçimlere son bir hafta kala açık bir şekilde rengini belli etmektedir.

HDP’de söz ve temsil düzeyi yüksek ve belirleyici olan siyasilerden Ahmet Türk ile Ayhan Bilgen açık bir şekilde Muharrem İnce’yi destekleyebileceklerini ifade ederken, Selahattin Demirtaş ise CumhurBAŞKANLIĞI seçimlerinin ikinci tura kalması durumunda boykot seçeneğini kullanmayacaklarını ifade etmiştir. “Bir koy, altı al” sloganı ise oldukça revaçtadır. Bu durum denize düşen yılana sarılır ruh halinin ötesinde, reformizmin orta sınıf karakterinin tipik yansımasıdır. Söz konusu halkın demokrasi ve devrim isteminin faşist burjuva kliklerden birisine taktik politika adına pazarlanmasıdır. Beklentinin düzen sınırları içinde ısrarla ve kararlılıkla ikame edilmeye çalışılmasıdır. Düne kadar Tayyip Erdoğan’dan beklenen demokrasi ve  Kürt meselesinin çözümü, şimdi diğer faşist klikle kotarılmaya çalışılmaktadır. Tehlikeli olan başta Kürt halkı olmak üzere tüm demokratik güçlerin devrimci enerjisinin bu siyasetle topyekûn teslim alınmaya çalışılmasıdır. Buna sunulmayan her destek ise burjuva liberal eğilimlerin saldırısına maruz kalmaktadır. Kürt Ulusal Hareketi ile parlamentoda ittifak değil, hak kazanımı mücadelesinin olduğu her yerde güçlü ve etkin bir eylem birliği ile ittifak politikasına odaklanmak, devrimci görevi bu eksene oturtmak aslolandır. Komünistler bu perspektifle hareket etmeli ve pratiğini şekillendirmelidir. Mücadele alanlarında güçlü eylem birlikteliği, ideolojik-politik alanda etkin bir mücadele ve dostluk sınırları içinde uyarı ve doğruyu yakalama hedefi olmalıdır.

SEÇİMLER VE LİBERAL BURJUVA EĞİLİMLE ŞEKİLLENEN FRANKSİYONLAR BİRLİĞİ

Sandık hevesi depreşen kimi devrimci cenahta ise bu tablo daha örtülü bir şekilde yansımaktadır. Bu cenah bir yandan “sandığın ve meclisin çözüm olmadığı” propagandasını gerçekleştirirken diğer yandan “sandıkla güzelleşecek her şey” eksenine oturmuş bilinçli bir çalışmayı “sandık demokrasisi sayesinde sokaktayız, örgütleniyoruz” yanılsamasıyla örtmeye çalışıyor. Ancak son düzlükte “seçimlerden çıkacak sonuçlara saygı duyacağız” yaklaşımından “7 Haziran’dan daha güçlü geliyoruz 24 Haziran’da” yaklaşımına uzanan traji-komik propagandalar karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran sonrasında önceki tüm koşulların değiştiğini unutan, seçimlerin ve meclisin politik rolünde ciddi aşınmalar yaşandığı, faşist diktatörlüğün her seçim sonucunu yeni bir saldırı dalgasına çevirdiği unutulmuştur.

Yine seçimler vesilesiyle “sandığı ve irademizi koruyalım” yaklaşımı ile OHAL koşullarında bu koruma olanaklarının nasıl olacağına dahi işaret etmeyen, buna dair en ufak bir örgütlenme ve tedbir geliştirmeyen anlayışların, kitleleri sandığın siyasi iradeyi yansıtacağına dair bir propagandayla zehirlediğini görmekteyiz. Aynı siyasi anlayışların kendi siyasi kimliklerini unutarak HDP’yi siyasi iradesi ilan etmeleri artık kimliksiz bir sınıf mücadelesi tanımının, reformizmin kıyılarında yüzmeyi ihtiyaç olarak gördüklerinin açık işaretleridir.

Yarın gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler için en tehlikeli propaganda “umut yüklü yapay bulutların üstünde” kitlelerin gezintiye çıkarılmasıdır. Sandıkta güç gösterisi gerekçesi de politize olmuş seçim sürecinden faydalanma hevesi de Tayyip’in defterinin dürülerek “demokrasinin” müjdeleneceği hayalleri de bu umut yüklü gezintide sunuldu, sunulmaya devam ediyor.

Asıl soru şudur: Tayyip Erdoğan ve AKP sandıkla devrildiğinde yerine ikame edilecek olan şey nedir? Bir seçim kampanyasında bu soruya net ve açık yanıt veremeyen bir siyasi çizgi hiç kuşkusuz tarih önünde kitleleri kandırmakla mahkum olacaktır. Her seçim sürecini faşist devlet yapısına odaklamaksızın, kendi programını, hedef ve amaçlarını açık ve kesin bir dille ifade etmeksizin, parlamentarizmi bir devrim süreci olarak kitlelere sunan yaklaşım kimliksiz, kişiliksiz bir reformizm olarak tarih sahnesinde konumlanışını alacaktır.

Burjuva-liberal eğilim, 7 Haziran seçimleri sonrası seçimlerde aktif ve agresif şekilde boy veren her renkten ve türden devrimci, demokrat kesimde esas hastalıktır. Burjuva liberal eğilimlerin birleşik fraksiyonu gibi hareket eden bu kesimler özellikle Anayasa referandumu ve 24 Haziran seçimleri ile bir karakter kazanmıştır. Sorun burada seçimlere katılım meselesi değildir. Bu taktik bir politikadır. Asıl sorun seçimler vesilesiyle yürütülen politik kampanyadır. Yine seçimlerde doğru taktik politikanın belirlenmesi ölçütüdür. Bu fraksiyonlar birliğini ortak paydada birleştiren politika seçimlere katılım değildir. Asıl mesele burjuva liberal eğilimin parlamentarizm ve tasfiyecilik ile ideolojik kardeşliği, buluşma noktası olma gerçekliğidir. Ve yine kitlelerin demokrasi özleminin gerçekleşeceği adresin düzeniçi duraklarda gösterilmesi, seçim sonuçları ve sandıkta kullanılacak oylarla her şeyin değişeceğine yönelik inandırma ve ikna etme kampanyalarının gerçekleştirilmesidir.

KORKUYU BÜYÜTMEK Mİ? KORKUYU PARÇALAMAK MI?

Yine korku ve sindirme politikasıyla faşizmin zapt etmeye çalıştığı kitlelerin bir de devrimci ve demokrat kesimler tarafından korkutulması politikası mevcuttur. Eğer sandığa gitmez oy kullanmaz ise var olan durumun devam edeceği, değişimin gerçekleşmeyeceği popüler söylemiyle “halkın nefes alamaz durumunun devam edeceği” propagandası yapılmaktadır. Faşist diktatörlüğün zaten ısrarla ve kararlı bir şekilde yarattığı bu durumu parçalama görevi sandıkta atılacak oyun tılsımına havale edilmektedir. Bu ideolojik teslimiyetin, zamanın diliyle ifadelendirilmesidir. Kuşkusuz bunu taktik politikayla, sürecin ihtiyacı ve kitlelerin eğilimi ile izah etmek çekilmiş teslim bayrağını gizlemektir. Kitleler umut ve devrimci hamleyi gözlemlemekte, ona yönünü dönmek istemektedir. Bu durumun olmaması bunun yaratılması için politika belirlemeyi, bu yöne doğru bir örgütlenme ve şekillenme yaratmayı sağlamanın önünde engel değildir. Boykot politikası hiç kuşkusuz bu duruşun sembolü niteliğindedir. Gerçekler boykot tavrıyla dile gelmekte, korkuya ilaç olan şeyin ve değişimi sağlayacak olanın “bir oy” olmadığı net bir siyasi çalışmaya dönüşmektedir.  Korkunun panzehirinin gerçeği ifade etmek ve sahiplenmekten geçtiği, sandıktan umut devşirmenin, Tayyip’in gidişiyle her şeyin güllük gülistanlık olacağı yaklaşımının sadece tehlikeli bir politik şekillenişi tariflediği ancak net bir BOYKOT tavrıyla kitlelere bugünün somut koşulları içinde anlatılabilir.

24 Haziran seçimlerinin sonucu şimdiden bellidir. Faşizm zafer ilan edecektir. Ancak faşizmin siyasi krizi derinleşecek, kitlelerin öfkesi ve kini daha fazla büyüyecektir. Devrimci politika bir kez daha haklılığını gösterecektir. Reformist fraksiyonlar birliği umutsuzluk ve hayal kırıklığı içinde burjuva liberal eğilimlerine yeni bir biçim ve arayış içine girecektir. Sandıktan devşirilmeye çalışılan umutlar faşizmin yeni saldırı dalgasıyla tuzla buz olacaktır. Kitlelere devrimci, demokrat burjuva liberal eğilimle sunulan korkulu rüyanın dağıtılması görevi hiç kuşkusuz komünistlerin omuzlarındadır. Komünistler, bu burjuva liberal eğilimlerin boykot tavrına yönelik kuşatması altında devrimin umudunu taşıyacak, sandık ve meclis hülyaları ile sistem içi çözüm adreslerine odaklanmış yaklaşımları parçalayarak ilerleyecektir.