Sınıf mücadelesinin ivme kazandığı, çelişkinin derinleştiği, safların belirginleştiği 2024 yılının sonuna gelmiş bulunuyoruz. İşçi sınıfı, her yıl sonunda olduğu gibi bu aralık ayında da yeni yılda uygulanacak 2025 yılı asgari ücret açıklamasına kilitlenmiş durumda. 2024 yılının multi krizin keskinleştiği ve emekçi kesimlerin ekonomik krizin ağır yükünü tüm yönleriyle hissedeceği bir yıl olacağına dair göstergeler Türkiye ekonomisini yöneten AKP’li Mehmet Şimşek ve diğer iktidar siyasetçileri tarafından kamuoyuna sunuldu. Sürekli “yeni” sıfatıyla sunulan ekonomik programların, parasal sıkılaşma politikalarının, enflasyonla mücadelenin ücretli çalışan milyonlar için karşılığı, özetle daha fazla yoksullaşma oldu.
ORTA SINIF ERİDİ, FAKİR YİNE FAKİR, ZENGİN DAHA ZENGİN!
Yüksek enflasyonun hâkim olduğu her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de yüksek enflasyonun kaybedeni düşük ve orta gelirli haneler olurken yüksek gelirli kesimler ve şirketler servetlerini 2024 yılında da artırdı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından geçtiğimiz ekim ayında açıklanan “Gelir Dağılımı İstatistikleri”ne göre en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0,7 puan artarak yüzde 48,7’ye çıkarken en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay ise 0,1 puan artarak yüzde 6,1 oldu. Türkiye, Avrupa ülkeleri ile birlikte değerlendirildiğinde gelir dağılımı eşitsizliği bakımından ilk sırada yer alıyor. İstatistiklerde son 10 yıldır göze çarpan en önemli gösterge “orta sınıf” olarak nitelenen kesimin enflasyonist ortamda hızlı bir şekilde eriyor olmasıdır. Geride bıraktığımız 2024 yılında da bu tablo varlığını korudu ve zengin daha da zenginleşti, yoksul daha da yoksullaştı!
Ekonomik krizden çıkış vaadi ve “refahlı günler için sabır” telkin eden Mehmet Şimşek açıklamaları yılın başından itibaren merkez/yandaş medyanın da desteği ile kitlelere sunuluyor. Parasal sıkılaşma kapsamında “enflasyonu artırıyor” gerekçesi ile asgari ücrete 2024 yılında ikinci bir zam yapılmayacağı, yine aynı gerekçe ile emekli maaşlarının artırılamayacağı yılbaşından itibaren açıklanmış ve yine işçi emekçi kesimlere sabır tavsiye edilmişti. Ancak düşen alım gücü, artan gıda, barınma, eğitim ve giyim maliyeti sabır taşını çatlattı. Türkiye işçi sınıfı bu dayatmadan kurtulmak için yıl boyunca ekonomik temelli pek çok mücadele örneği sergiledi. Ekonomik temelli bu mücadelelerin ortak şiarı “geçinemiyoruz” oldu.
2024 yılının, yıllardır alışılmış işçi havzaları dışında Urfa, Antep, Eskişehir, Manisa, Van, Bitlis ve Denizli gibi yerellerde işçi sınıfının örgütlenme çabaları ve direnişleri noktasında bir özgünlük taşıdığını söyleyebiliriz.
ORTAK SORUN: GEÇİNEMEMEK
Kapitalist üretim ilişkilerinin hâkim ve belirleyen olduğu tüm dünyada emekçiler için her yıl mücadele ile uğurlanıp yeni yıl yeni mücadele pratikleri ile karşılanıyor. Geride bıraktığımız 2023 yılını da böyle uğurlayan Türkiye işçi ve emekçileri 2024 yılını mücadele ile karşıladılar. Sömürü ve yoksullaştırma saldırıları ne kadar yoğun olursa olsun, işçi ve emekçiler 2024 yılı boyunca direndi ve direnmeye devam ediyor. Ekonomik temelli şekillenen 2024 yılı işçi eylemlerine ekonomik haklar başta olmak üzere, sosyal ve demokratik haklar için sendikalaşan işçilerin sendikalaşma haklarının tanınmaması ve baskılanması eylemleri damga vurdu. Yıllardır sendikalı ve toplu iş sözleşmesi ile çalışılan pek çok iş yerinde de sözleşmeler yasal sürelere sığmadı, grev kararları asıldı ve grev uygulamaları yaygınlaştı.
Yıl boyunca ek zam talepleri, sendikalaşma mücadelesi, yenilenen toplu sözleşmeler, işten atmalara karşı direnişler kamuoyunda daha fazla ön plana çıktı. Sayısız işçi mücadelesine tanık olduğumuz bu yıl emek-sermaye çelişkisinin belirginleşmesi bakımından dikkate değerdir ve mücadeledeki saflaşmanın gerçek öznelerini görmek için anlatılmalıdır.
2023 yılının sonunda BİRTEK-SEN öncülüğünde başlayan Urfa Özak Tekstil direnişi yeni yılda İstanbul’a taşındı. İşçilerin ÖZAK Holding önünde eylem yapmasının önüne geçmek isteyen Zeytinburnu Kaymakamlığı, ilçe genelinde 7 günlük eylem yasağı getirdi. İşçiler direnişi İkitelli Organize Sanayi Bölgesindeki Özak Tekstil fabrikası önüne taşımak istedi ancak aynı eylem yasağı kararını bu kez Bahçeşehir Kaymakamlığı aldı. Fabrika önünde direniş çadırlarını kurmak isteyen Özak işçileri gözaltına alındı, darp edildi ve ev hapsiyle cezalandırıldı. Çalışma Bakanlığı sendika seçme özgürlüğü hakkına simgeleyen eylemi yürüten BİRTEK-SEN’e 1,5 milyon lira idari para cezası keserek sendikaya ve işçilere gözdağı verdi. İzmir AKAR Tekstil’de işçilerin sorunları için fabrikaya giden DERİTEKS yöneticilerine patron silahlı saldırıda bulundu. Elazığ ETİ Krom A.Ş’de çalışan işçilerin ücret gaspına karşı Yıldırımlar Holding patronu işçileri bir salona toplayarak pervasızca işten atmakla tehdit etti. İstanbul Çatalca’da faaliyet gösteren POLONEZ fabrikası işçileri düşük ücretler, kötü çalışma koşulları, işten atma tehditlerine karşı TÜRK-İŞ’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası’nda örgütlendiler. Polonez patronajı örgütlenmeye öncülük eden önce 13, sonra 100 işçiyi işten attı. İşçilerin direnişi yine patron-devlet iş birliği içerisinde sayısız saldırıya uğradı. İşçiler tehdit edildi, dövüldü, gözaltına alındı.
Ve Fernas İşçileri… Soma’da Bağımsız Maden-İş Sendikasında örgütlü, AKP Batman vekili Ferhat Nasıroğlu’na ait Fernas Madencilik’te çalışan maden işçilerinin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması ve sendikalı çalışma hakkı için direnişe başladılar. 13 Ekim’de açlık grevine başlayan işçiler, baskılara ve gözaltılara rağmen mücadelelerinden vazgeçmedi. Çıplak ayak Ankara’ya yürüdüler. Soğuk betona yatıp seslerini duyurmaya çalıştılar, onlar da dövülüp gözaltına alındılar. Patron ağa devletinin bin bir yüzünü gördüler.
Yine… Seydişehir Eti Alüminyum, Roni Tekstil, Sasa Polyester, Kimpack ABY, Tersaneler, Olimpia Cam, Perfetti Gıda, Patiswiss Çikolata, Portakal Plastik, AS Plastik, Ekol Ofset, Eker, Lezita, MESS’e bağlı fabrikalar, Antep Havzası işçileri, Agrobay, Borusan Lojistik, Getir, Deichmann, Kristal Yağ, CarrefourSA Depo, MKB Rondo, Gezer Terlik, Tarkett, TKIS Blinds, pek çok belediyede belediye işçileri, kamu emekçileri… Düşük ücretler, işten atmalar, iş cinayetleri, ödenmeyen ücretler, yol ve yemek yardımlarına yapılan saldırılar, baskı, mobbing, TİS masalarındaki uzlaşmaz tutumlara karşı direndiler, kazandılar, kaybettiler, öğrendiler ve direniyorlar.
GREV YASAKLARI!
AKP’nin iktidara geldiği günden bugüne, yasa ile belirlenen grev hakkı 21 kez gasbedildi. 21 kez grevler “millî güvenliği, genel sağlığı bozucu nitelikte” denilerek ertelendi. Bu yasaklardan bugüne kadar yaklaşık 200 bin işçinin etkilendiği belirtiliyor. Grev yasaklarının sonuncu 13 Aralık’ta yaşandı. Birleşik Metal Sendikası üyesi Hitachi Energy, Schneider Elektrik, Grid Solutions Enerji ve Arıtaş Kriyojenik Endüstrinin 5 şehirdeki 10 fabrikasında greve çıkan işçilerin grevleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “milli güvenliği bozucu nitelikte” gerekçesiyle ertelendi.
İŞÇİ CİNAYETLERİ, ÇOCUK İŞÇİLER VE MESEM
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG)’in, “yüzde 71’ini ulusal basından, yüzde 29’unu ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, sendikalar ve yerel basından öğrendiği bilgilere dayanarak tespit edildiği” açıklamasıyla paylaştığı veriye göre Kasım ayında en az 164, yılın ilk on bir ayında en az 1708 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Yapay zekâ ve Endüstri 4.0 tartışmaları bir yana en temel iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinden yoksun çalışma koşulları ile işçiler ölmeye devam ediyor. Bu yazı kaleme alındığında Balıkesir’de patlayıcı üreten fabrikada yaşanan fabrikada ölen işçi sayısı 13’tü…
Yine İSİG’in açıkladığı çocuk işçi ölümlerine bakarsak Türkiye’de her yıl 60-70 civarında çocuk işçi tarımda, sanayide, inşaatlarda ve sokaklarda çalışırken hayatını kaybediyor. Bunun temel nedeni yoksulluk, eğitim olanaklarına ulaşamama ve özellikle son dönemde devletin mesleki öğrenim politikaları.
2024 yılında özellikle Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) kapsamındaki öğrencilerinin iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmeleri nedeniyle çocuk işçiliğin sık tartışıldığı bir yıl oldu. Bilindiği gibi MESEM kapsamındaki öğrenciler 1 gün okul, 4 gün işyerinde çalışma yasal statüsü ile patronlara ucuz iş gücü olarak servis edildi. Bilindiği gibi hem ulusal hem de uluslararası yasa ve sözleşmeler gereği 18 yaşında altındaki herkes çocuk olarak kabul ediliyor. Türkiye yasaları da 15-17 yaşındaki kişileri genç işçi, 15 yaşın altındaki herkesi çocuk işçi olarak kabul etmiş ve bu işçilerin çalışma koşullarını yasal olarak düzenlemiştir. Düzenleme, çocuk işçilerin çalışabileceği işleri kısıtlamış ve patronların sömürü çarkı önünde bir engel olarak görülmektedir. İşte MESEM adı altında yapılanlar “meslek öğreniyorlar”, “iş başında öğreniyorlar”, “bunlar stajyer” güzellemesi ile bu sömürünün önünü açan bir uygulama olarak değerlendirilmelidir. MESEM kapsamında yaşamını yitiren çocukların elektrik akımına kapılması, yüksekten düşmesi, pres makinesi sıkışması şeklide haberler amacın meslek edindirmek değil, ucuza iş gücü ile emeği sömürmek olduğunu göstermektedir.
2024 YILINDA SENDİKALAŞMA İSTATİSTİKLERİ
İşçi sınıfı, kapitalist üretim ilişkileri içinde burjuvazinin karşısında temel bir sınıf olarak tarih sahnesine çıktı. Burjuvazinin emeği tahakküm altına alarak, sömürüyü sürekli kılmaya dönük saldırısına karşı direnen işçi sınıfının mücadelesini örgütlemek ve sürdürülebilir bir forma sokmak amacıyla şekillenen sendikalar, işçi sınıfının öz örgütlülükleri olması noktasında önemli bir yerde durmaktadır. Yukarıda özetlediğimiz 2024 yılı, yarı feodal ilişki ağıyla çevrelenmiş Türkiye Türkiye şartlarında sömürülen ve emeği gasbedilen işçi sınıfının mücadele için sendikalaşması, sendikal mücadelenin ivme kazanması ve sendikalı işçi sayısının yoksullaşma oranı ile doğru orantılı artması gerektiğini göstermektedir.
Peki istatistikler de aynı görüşte mi?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından her yıl ocak ve temmuz aylarında açıklanan işçi sayıları ve sendikalaşma oranı istatistiklerine baktığımızda durumun teoride anlatıldığı şekilde olmadığını görüyoruz. ÇSGB istatistiklerine göre ocak ayında 16 milyon 395 bin 275 kayıtlı işçinin 2 milyon 495 bin 423’ü sendikalı, sendikalaşma oranı yüzde 15,22 iken temmuz ayı istatistiklerinde kayıtlı işçi sayısı 16 milyon 973 bin 613’e, sendikalı işçi sayısı 2 milyon 512 bin 332’ye yükselmiş ancak sendikalaşma oranı yüzde 14,80’e düşmüştür. İşçi sınıfına yönelik yoksullaşmanın ve sömürünün tavan yaptığı şartlarda işçilerin yüzünü sendikalara dönmemesi ve sendikaların mücadelenin öznesi olamaması 2024 yılının muhasebesini yaptığımız bugünlerde tüm kesimlerce tartışılması gereken bir olgu olarak durmaktadır.
Tabanda sendikalara karşı duyulan güvensizlik ve sendikacıların kötü temsil örneklerinin yarattığı tartışmalar yıl içinde çeşitli vesilelerle kamuoyuna yansıdı. Ancak yoksullaşmanın bu denli yaygınlaştığı koşullarda sendikalı, toplu sözleşmeli işyerlerindeki işçi ücretlerinin ortalama ücrete yaklaşması, sendikalaşma karşıtı patron ve devlet iş birliği uygulamaları, işten atmaların pervasızva gerçekleşiyor olması gibi olgular sendikasız işçiler sorununun yanında sendikaların varlığını tartışmaya açtı. İşçilerin, “sendikalar niye var, sendikacılar ne yapıyor?” sorularından tedirgin olan işçi sendikaları konfederasyonları, ortak sorunlara karşı birlikte fotoğraf vermeye başladılar. TÜRK-İŞ, DİSK ve HAK-İŞ “Geçinemiyoruz!”, “Gelirde ve vergide adalet istiyoruz!” mesajlı kitlesel eylem kararları aldılar ve uyguladılar. Ne kadar etkili oldukları ve sendikaların durumu ayrı bir tartışma konusu ancak yapılan uygulamaları ve kitlelerin sokağa, mücadeleye çağrılmasını niyetten bağımsız doğru ve desteklenmesi gereken tavırlar olarak değerlendiriyoruz.
Özetle, sınıfa yönelik saldırıların sermaye ve temsilcisi AKP hükümeti tarafından yoğun olduğu bir yılı geride bırakıyoruz. Yıl sonuna geldiğimiz bugünlerde artan işten çıkarmalar, düşük ücret politikaları, sendikalaşmanın her şartta önüne geçilmesi için patronlar, hükümet ve kolluk kuvvetlerinin emekçilere dönük fiziki ve hukuki şiddet anlayışı 2025 yılı nasıl geçecek sorusunu sorduğumuz bugünlerde işçi sınıfını nasıl bir yıl beklediğine yönelik göstergeleri olarak sıralanabilir.
Asgari ücret neden önemli?
Sosyal Güvenlik Kurumunun 2023 yılı istatistiklerine göre Türkiye’de çalışan toplam 16,4 milyon işçinin yüzde 42,03’ü asgari ücretle çalışıyor. Bu oranı asgari ücretin yüzde 10-15 fazlası alana çalışan sayısı olarak ele alınca ücretli çalışanların yaklaşık yüzde 65’i asgari ücret ya da az bir üstü ücret ile ay sonunu getirmeye uğraşmaktadır. Yani bugünlerde sözde mücadele ile belirlenmeye çalışılan ama bir türlü somut biçimde tartışılmayan, neredeyse açık biçimde sendika ağalarının iş birliğini dayanan görüşmelerle belirlenecek asgari ücret her zamankinden daha fazla kapsayıcı ve önemlidir.
YENİ YIL, YENİ MÜCADELELER
2025 yılı bütçesi görüşmelerinden emekçiler için kıdem tazminatı başta olmak üzere mevcut hakların tırpanlanması dışında bir şey çıkmadı. Orta Vadeli Program, IMF gibi Türkiye’nin göbekten bağlı olduğu uluslararası kurumların asgari ücret başta olmak üzere, emekli aylıklarının fazla artırılmamasına ilişkin açıklamaları, sıkılaşma programından taviz verilmeyeceğinin Mehmet Şimşek tarafından sık sık yinelenmesi önümüzdeki dönemde üretimde ciddi bir daralmanın habercisidir. Bu da patronların kabaran kâr iştahını kesiyor. Avrupa’da yaşanan otomotiv krizi ile işten çıkarmaların yaşandığı yılın son günlerinde kriz Türkiye’ye sıçradı ve TOFAŞ 700 işçiyi işten çıkarma kararı aldı. TOFAŞ’ın işçilere gönderdiği fesih yazısında “şirketin yaşadığı zorlukların gelecek dönemde de devam edeceği” vurgusu, yukarıdaki ekonomik tablo ile birlikte okunduğunda yıl sonu başlayan işten atma dalgasının 2025 yılında da devam edeceğini gösteriyor.
2024 yılında işçi sınıfı kavga okulunda çok deneyim kazandı, 2025 yılında da işçi sınıfı için en önemli kavramların mücadele ve dayanışma olacak.