2018 yılı hakim sınıfların sömürüsünü arttırdığı ve genişlettiği bir yıl oldu. Emekçiler nezdinde ise açlık ve yoksulluğu iliklerinde daha fazla hissettiği de bir yıl olarak hafızalara kazındı. Bunun yanında ekonomide yaşanması olası çöküşün sinyalleri verildi. En çok dikkat çeken ve hatırlanan nokta, döviz kurunda yaşanan hareketlilik nedeniyle TL’nin değer kaybının zirveye çıkmasıyla beraber TL’nin Dolar karşısında 7 liranın üzerini görmesiydi. Bu durum Türkiye’nin başta küçük ve orta boy işletmeleri olmak üzere hemen hemen tüm sektörlerini etkiledi.
Ülkenin emperyalizme bağımlı yapısından kaynaklı üretimdeki en ufak işletmede dahil tüm üretim ağı, dış kaynaklı her hareketten etkilenmektedir. Sıcak para akışının yavaşlaması, TL’nin değer kaybı gibi gelişmeler ülke ekonomisini durma noktasına kadar getirebilmektedir. Özellikle üretimin önemli girdileri olan enerji vb. kalemlerin fiyatlarının dövize bağlı olması, doğallığında maliyetlerin artışına yol açmaktadır. Öyle ki geri bıraktığımız yılda üretici fiyat endeksi, sonbahara gelindiğinde yüzde 40’lara kadar çıktığı görüldü. Bunun sonucu olaraksa küçük ve orta boy işletmeler üretimden çekilmek zorunda kalmaktadır. 2018 yılı içinde üretimin daraldığı alanların başında ise tarım sektörü nün geldiği görülmektedir. Neo-liberal politikalara bağlı olarak tarım sübvansiyonlarının kaldırılması, özelleştirmeler ve diğer uygulamalarla birlikte zaten tarımın tasfiyesi plan dahilinde yürütülmekteydi. Ekonomide yaşanan yıkımın başlangıcı ise mevcut süreci hızlandırmaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun yayınladığı rakamlara baktığımızda bile bu “acı” gerçeği görmekteyiz. Ki gerçek tablonun daha yüksek rakamları ifade ettiğinden söz etmek yanlış olmayacaktır. TÜİK verilerine göre; 2018’de bir önceki yıla göre, tahıl ve diğer bitkisel ürün üretimi yüzde 5.8 azalarak 68.4 milyon tondan 64.4 milyon tona gerilemiştir. Ürünler bazında ise: Buğday üretimi bir önceki yıla göre yüzde 7 azalarak 20 milyon ton; arpa üretimi yüzde 1.4 azalarak 7 milyon ton olmuştur. Baklagillerin önemli ürünlerinden yemeklik bakla üretimi yüzde 13.8 azalarak 5.9 bin ton; kırmızı mercimek yüzde 22.5 azalarak 310 bin ton; patates ise yüzde 5.2 oranında azalarak yaklaşık 4.6 milyon tona gerilemiştir.
2017 yılının sonlarında sigara tekellerinin isteği doğrultusunda apar topar meclisten çıkartılan tütüne ilişkin yasal düzenleme ve birçok şeker fabrikasının özelleştirilmesi; devlet eliyle müdahale sonucu bu ürünlerin 2018 yılında üretimlerinin azalması bakımından örnek teşkil etmektedir. Bu sonuçlara göre 2018 yılında tütün üretimi yüzde 14.4 azalarak 80 bin 200 ton; şeker pancarı üretimi ise yüzde 10.6 azalarak 18.9 milyon tona gerilemiştir. Ayrıca hasadı alınan tütün ve şeker pancarının bir bölümü ise satılamayarak üreticinin elinde kalmıştır.
Yine sebze ürünleri üretim miktarı 2018’de bir önceki yıla göre yüzde 2.6 azalarak yaklaşık 30 milyon tona düşmüştür. Bazı sebze ürünleri alt gruplarında üretim miktarına bakıldığında; yumru ve kök sebzeler yüzde 25; meyvesi için yetiştirilmekte olan sebzeler ise yüzde 2.9 azalış gösterdiği görülmektedir. Sebzeler grubunun önemli ürünlerinden; kuru soğanda yüzde 9.4; domateste yüzde 4.7; kavunda ise yüzde 3.3 azalış gerçekleşmiştir.
Yukarıda aktarılan veriler de gösteriyor ki Türkiye topraklarında ekilmeyen toprak alanı her yıl artmaktadır. Bunun nedeni coğrafi ve iklim koşullarına bağlı olarak ürün verimsizliği ya da farklı iş kollarında meydana gelen istihdam olanağının yarattığı başka çalışma dallarına kayılması değildir. Çünkü ülkenin coğrafi ve iklim koşulları birçok tarım ürünü üretimi için elverişlidir. Aynı zamanda şehirlerde günbe gün artan çeşitli işletmelerden ziyade, konkordato ilanlarıyla iflasını sunan işletme gerçeği ile karşı karşıyayız. Üreticilerin tarımsal üretimden vazgeçmelerinin ana nedeni, çoğu zaman maliyetlerini bile karşılayamıyor olmalarından dolayıdır. Bu kesimin gün geçtikçe daha fazla borç batağına saplandığı bilinmektedir. Örneğin üretim girdilerinin önemli kalemlerinden mazotta 2002’den bu yana yüzde 404 artış olmuştur. Diğer yandan BAYER gibi uluslararası tekellerin tohum vb. ihtiyaçlarının karşılanması için Türkiye gibi yarı-sömürge ülkelerde yerli tohum üretimine getirilen sınırlamalar tarımsal üretimi düşürmüştür. Bu sınırlamalar ile üreticilerin tohum ihtiyacı uluslararası tekellerin fiyatını belirlediği şirketler tarafından karşılanması amaçlanmaktadır.
2018 yılının bir önceki seneye göre tarımsal üretimdeki azalışı şaşırtıcı değildir. Tarım ürünleri üretimindeki azalışın en belirgin sebeplerinin başında, küçük tarım işletmelerinin üretimden kopmuş olması vardır. Zira bu kesim üretim sonucu olarak maliyetlerini karşılayamayarak zarar eden pozisyona gelmiştir. Bunun sonucu olarak da her yıl bankalara olan borç miktarları artmaktadır. Ekonomik krizin kapıyı çalmasıyla da bu süreç hızlanmıştır. 2018 ve önceki senelerin verilerine bakarak, 2019 yılı için de benzer senaryoyu yazmak abartı olmayacaktır.
Tarımda yaratılan tahribat en fazla kendi hesabına çalışan ve geçimlik üretim yapan kesimleri etkilemektedir. Türk hakim sınıfların uluslararası tekellerin çıkarı lehine uyguladıkları politikalar aynı hızla devam ettikçe, etkisini ve yansımasını geniş halk yığınlarına kadar hissettirecektir. Nitekim bugün gelinen aşamada enflasyon artışında tarım ürünleri listenin ilk sıralarında yer almaktadır. Sürecin aynı tempoda devam etmesi koşulunda zincirleme reaksiyona yol açması sürpriz olmayacaktır. Bu nedenle ortaya çıkan öfkenin ve çelişkinin doğru yola kanalize edilmesi için, ajitasyon ve propagandamızı daha güçlü bir şekilde dillendirmeli ve pratikleştirmeliyiz.