İSİG Meclisi, 25 Kasım vesilesiyle iş cinayetlerinde hayatını kaybeden kadın işçilere dair bir rapor yayımladı. 2013’ten bu yana bin 349 kadın işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği vurgulanan rapor, yüz günü aşkındır şiddetin türlü biçimlerine karşı direnen Agrobay kadın işçilerine atfedildi.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde, İSİG Meclisi ekonomik şiddet olarak kadın işsizliğine ve kadınların istihdamdan dışlanmasına, kadına yönelik şiddetin bir alanı olarak çalışma yaşamındaki koşullara ve bir işçi sağlığı ve güvenliği sorunu olarak iş yerinde kadına yönelik cinsel taciz, şiddet ve ayrımcılığa vurgu yaptı, 2013’ten bu yana iş cinayetlerinde bin 349 kadın işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiğini vurguladı.
Katledilen kadın işçileri anan İSİG Meclisi, 25 Kasım’a özel hazırladığı raporunda, kadına yönelik şiddetin kadınları yalnızca hane içinde ve sosyal yaşamda değil çalışma yaşamında da kuşattığını kaydetti. “Çalışma yaşamında, kadına yönelik cinsel taciz ve şiddet sistematik bir biçimde ‘bireysel vakalar’ olarak ele alınıyor” denilen raporda; şiddetin mekânları arasında en az tartışılanı olsa da çalışma yaşamının hem sınıfsal hem de cinsel eşitsizliğin birleşimi olarak çok daha vahim bir şiddet tablosunun ortaya çıkmasına neden olduğuna dikkat çekti.
Raporda, “Çalışma yaşamının erilliği, iş yeri ortamı ve tasarımından, iş yerlerinin yönetim yapısı, iş yerindeki iş bölümü ve ilişkilere kadar her yerde kadınlar aleyhine işliyor. Cinsiyete dayalı emek sömürüsü, kadınların çalışma yaşamında fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik ve dijital şiddete maruz kalmasına ve ayrımcılığa uğramasına neden oluyor. Kadınları zaman zaman çalışma yaşamının dışına da itebilecek toplumsal cinsiyet kökenli şiddet ve ayrımcılık, çalışma yaşamının kadınlar için sağlıklı ve güvenli olmamasının da en büyük nedenlerinden birisi. Bu nedenle, iş yerinde kadına yönelik cinsel tacizi ve şiddeti de bir işçi sağlığı ve güvenliği sorunu olarak tanımlıyoruz” denildi.
EKONOMİK ŞİDDET VE KADIN İŞÇİLER
Kadınların okumalarına ve çalışmalarına izin verilmeyerek ekonomik şiddete maruz kaldığının altı çizilen raporda, “Ücretsiz ev emekçisi kadınların pek çoğu sorumluluklarından kaynaklı ücretli bir işte çalışamıyor. Ekonomik krizlerin en hızlı ve en çok yoksullaştırılan, sosyal güvenlik korumasının dışına çıkartılan, kemer sıkma politikalarının en fazla uygulandığı kesim de kadınlar oluyor. Kadın işsizliği oranı ekonomik kriz etkilerinin en fazla hissedildiği 2009’u aşmış durumda ve işsizlikte kadın ve erkek oranı arasındaki fark giderek açılıyor. Türkiye’de, kadınlar istihdamın dışına itilerek ekonomik şiddet gördüğü gibi istihdam edildiklerinde de bu ekonomik şiddet devam ediyor. Kadın emekçiler, aynı işi yaptıkları erkek işçilerle eşit şartlarda çalışamadığı ve kadın olduğu için ayrımcılığa uğradığı gibi, erkek işçilerle eşit ücret de alamıyor. Kadınlar; aynı düzeyde eğitim aldıkları erkeklerin ortalama ücretinin ancak yüzde 77,8’ini alabiliyor. Çalışma yaşamında kendilerine yer açabilmek içinse herkesten fazla çalışmak ve yük almak zorunda kalıyor” ifadeleri yer aldı.
Aile ve nüfus politikalarını da içeren, kadın emeğini değersizleştiren istihdam politikalarının, aile kadın emeğinin ikincil konumunu daha da pekiştirdiği kaydedilen raporda, “Kadın emeği politikaları bir yandan, kadınları giderek daha çok geçici, güvencesiz ve kayıt dışı işlere hapsedip, özel sektörün ardından kamu sektöründe devlet politikalarıyla biçimlenen kadın istihdam alanlarında, kadınlar giderek daha çok ev işlerinin ve bakım emeğinin uzantısı işlerde çalışmaya mahkûm ediyor. Bir yandan da iş yerlerinde kadınların 60 yıllık kazanımları bir bir eritiliyor ve kreş hakkı, emzirme odası gibi mücadeleyle kazanılan haklar, kamu iş yerlerinde dahi kâğıt üzerinde kalan haklara dönüşüyor. Özellikle pandeminin başından bu yana despotik emek rejiminin derinleşmesi ve bu rejimin kalıcılaşmasına dönük hamleler bir yandan sınıfsal sömürüyü derinleştirirken öte yandan kadın işçilere yönelik şiddeti de derinleştirdiği için kadın işçileri daha çok etkiliyor” denildi.
2013’TEN BU YANA BİN 349 KADIN İŞÇİ İŞ CİNAYETLERİNDE HAYATINI KAYBETTİ
Raporda, kadın işçilerin çalıştığı alanların tehlikesiz ve basit gibi ele alınıp önlemlerin dışında bırakıldığı belirtildi. Gerçek ayrımcılığın, şiddetin, sömürünün ve yok sayılmanın kıskacında 2013’ten bugüne en az bin 349 kadın işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği aktarıldı.
Rapora göre; 2013’te en az 103, 2014’te en az 131, 2015’te en az 121, 2016’da en az 110, 2017’de en az 117, 2018’de en az 120, 2019’da en az 115, 2020’de en az 148, 2021’de en az 165, 2022’de en az 109 ve 2023’ün ilk on ayında en az 140 kadın işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
ÖLEN KADIN İŞÇİLERİN YÜZDE 79’U GÖÇMEN/MÜLTECİ
Türkiye işçi sınıfının bir gerçekliği olarak, ölen kadın işçilerin 79’unun göçmen/mülteci işçi olduğunun altı çizilen raporda, “Ev içi emeğin ana gövdesini oluşturan göçmen kadın işçilerin çalışma koşulları, kadın istihdamının vahim bir tablosunu yansıtıyor. Pasaportlarına el konulma, kaçak olarak çalıştırılma, ‘işçi kiralama bürosu’ işlevi gören aracı şirketler eliyle çalıştırılma, iş yerinde taciz, tecavüz ve şiddet, ücretini alamama göçmen kadın emekçilerin en büyük sorunları” ifadeleri kullanıldı.
Kadın işçileri öldüren başlıca nedenin trafik-servis kazaları olduğuna dikkat çekilen raporda, özellikle tarım işçisi kadınları etkilediğini kaydetti.
Artan kadın cinayetleri içinde, göz ardı edilen bir boyut olarak iş cinayetlerinin oranı artıyor. Son yıllardaki kadın iş cinayetlerinde de kadına yönelik şiddet sonucu ölümlerin artışı göze çarpıyor.
Artan kadın emekçi intiharlarına da dikkat çekilen raporda, “Bu intiharlar, krizin iş yerlerinde ve toplumda giderek artan şiddetinin, eşitsizliğin, kadın işsizliğinin ve yoksulluğunun bir göstergesi durumunda. Ancak kadın iş cinayetleri gibi kadın emekçilerin intiharları da kamusal alanda daha az tartışılıyor ve gündem oluyor. Zirai ilaç içme, kendini asma, bileklerini kesme biçiminde gördüğümüz kadın intiharları ‘ev içi’ne itilen intiharlar biçimini alıyor” denildi.
Raporda iş cinayetinde hayatını kaybedenlerin; 50’si, 14 yaş ve altı yaşlarda çocuk işçiler; 51’i 15-17 yaşları arasındaki çocuk/genç işçiler, 317’si kadın iş cinayetlerinin çok yaşandığı yaş aralıklarından biri olan 18-29 yaş arası genç kadın işçiler, 554’ü en çok kadın iş cinayetinin yaşandığı yaş aralığı olan 30-49 yaş arasında kadın işçiler, 242’si 50-64 yaş arası kadın işçiler, 69’u 65 yaş ve üstü kadın işçiler, 96’sı ise yaşını tespit edemediğimiz kadın işçiler.
RAPOR DİRENEN AGROBAY KADIN İŞÇİLERİNE ATFEDİLDİ
Maruz kaldıkları hak gaspları ve emek sömürüsüne karşı Tarım-Sen’de örgütlendikleri için emek ve sendika düşmanı Arzu Şentürk tarafından işten atılan Agrobay direnişçi kadınların selamlandığı raporda, Agrobay işçisi kadınların yaşadıklarının raporda aktarılanların özeti olduğu belirtildi. 25 Kasım’a giderken hakları için her türlü şiddete karşı direnen Agrobay direnişçisi kadınlara raporun atfedildiği söylendi.
Kadınların emeğinin ve bedeninin sömürülmesine, yaşamlarının çalınmasına karşı yapılması gerekenler şu maddelerle aktarıldı:
- Toplumsal cinsiyetçi iş bölümüne son verilmelidir.
- Kadın işlerinin ‘tehlikesiz ve basit’ olduğu ön yargısı yıkılmalıdır.
- Yeniden üretim atölyelerine dönüşen evler ve iş yerleri sağlık ve güvenlik risklerine karşı güvenli hale getirilmelidir.
- Gerek devlet tarafından gerekse emek ve meslek örgütleri tarafından oluşturulan işçi sağlığı ve güvenliği politikaları toplumsal cinsiyet açısından tekrar düzenlenmelidir.
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından, iş yerlerinde ve evlerde kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı işlerin ve bu işlerde çalışan kadınlarda rastlanan ortak sağlık sorunları ve riskleri rapor edilmeli ve kamuoyuyla düzenli olarak paylaşılmalıdır.
- Kadınların çalışma alanlarındaki kimyasal, biyolojik, fiziksel, ergonomik vb. riskler saptanmalıdır.
- İş yerinde kadına yönelik cinsel şiddet, taciz, cinsel sataşma tehlikesine karşı önlem alınmalı, bu konu sendikaların toplu sözleşmelerinin önemli bir gündemi olmalıdır.
- İş yeri toplu sözleşmelerinde, iş kolu ve ülke bazındaki çerçeve sözleşmelerde kadın meslek hastalıklarına dair maddeler konulmalıdır.
- Ev ve bakım hizmetleri azami ölçüde kamusal alandan ücretsiz karşılanmalıdır.
- Kadınlar çifte mesaisinin yıpratıcılığı ve üstlerindeki aşırı iş yüküne bağlı fiziksel ve ruhsal zararlar toplamı bir meslek hastalığı tanımı getirilmelidir.
- Başta İş Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası olmak üzere bütün yasa ve yönetmelikler toplumsal cinsiyeti gözetecek bir biçimde yenilenmelidir.