2 Eylül Kuruluş Festivali kapsamında Ataşehir Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) “Doğanın ve Yaşam Alanlarının Talan Edilmesine Karşı Gelişen Mücadele ve Direnişlerde Birleşelim” başlıklı panel gerçekleştirildi.
PSAKD Ataşehir Şube Başkanı Gülsev Kaya’nın moderatörlüğünde gerçekleşen panele PSAKD Samandağ Şube Başkanı Mehmet Uysal, Polen Ekoloji’den Leyla Can ve Dersim Dernekleri Federasyonu (DEDEF) Genel Başkanı Özkan Tacer konuşmacı olarak katıldı.
“YASAK OLMAYAN TEK ŞEY YASAKLAMAK”
Gülsev Kaya, panelde yaptığı açılış konuşmasında şunları söyledi:
“Tıpkı 1977’de bu mahallenin devrimcilerinin halkın içerisindeki mücadelesine olan ihtiyaç onların halk kitleleriyle kurduğu bağı yeniden hatırlamaya hatırlatmaya, taleplerimizi toplumun talepleriyle buluşturmak, ihtiyaçlarını toplumsallaştırmak ve örgütlemeye çok ihtiyaç olan bir süreçte bu festival önemli. Devletin artık kendi küçük burjuva panellerinin ve festivallerinin bile yasak olduğu bir süreci yaşıyoruz. Yasak olmayan tek şey yasaklamak diye formülüze ettiğimiz bir durum var. Bugün artık eskiden belirli kesimleri sarıp sarmalayan yoksulluk, bugün artık toplumun tamamını sarıp sarmalamış durumda. O yüzden bizlere etrafımızı sarmalayan bu durumla ilgili örgütlenme mücadelesinde çok görev düşüyor.”
“ZÜLFİKAR YA BİZİ KESECEK YA DA ONLARI”
PSAKD Samandağ Şube Başkanı Mehmet Uysal canlı bağlantı ile panele katılım gösterdi. Uysal, deprem öncesi ve sonrası Samandağ’da yaşam, acil kamulaştırma, rant-talan politikaları ve mücadele konusunu ele aldı. Uysal, konuşmasında 6 Şubat’ın çoğu insan için sadece bir tarih olduğunu belirtirken, bölge halkı için ise “ölümün, sefaletin, travmaların, çaresizliğin ve terk edilmişliğin adı” olduğunu ifade etti. Uysal, “Kan gölüne dönmüş sokaklara aldırmadan, enkaz altında kurtarılmayı bekleyenlerin feryadına aldırmadan daha 3 gün geçmeden ihalelere açılan bir yaşam savaşıdır 6 Şubat. Onca dert ve belanın içinde sorulan soruları hatırlıyorum: Devlet Nerede? Yoktu sevgili dostlar. Hiçbir yetkili yoktu” diye konuştu.
Uysal, Samandağ’ın demografik yapısını uzun süredir bozmak isteyen egemenlerin depremi tam bir fırsata çevirdiğini, Samandağ’ı rant kapısı olarak gördüklerini de belirtti. Uysal, iktidarın, Alevi yerleşkelerini dağıtmak için fırsat kolladığını ifade ederek şunları söyledi:
“Zaten Antakya’da istimlak haberlerinin çoğunluğu Arap Alevi halkımızın yaşadığı yerlerden geliyordu. Buna karşı yapılan her eyleme jandarma acımasızca müdahale ediyor biber gazı ve gözaltılarla halk sindirilmeye çalışılıyordu. Maalesef bunların yanında yayılan korku imparatorluğuyla öğrenilmiş çaresizlikle ve umutsuzlukla da savaşmak zorundayız. Bunları dayanışmayla ve yarınlara bizi taşıyacak umudumuzla aşabiliriz. Mücadelemizi Aleviler başta olmak üzere ezilen diğer bütün kesimlerle birlikte örmek için bütün gayretimizi ortaya koyacak Hızır paşalara boyun eğmeyeceğiz. Önceden de belirttiğimiz gibi bu yolda Zülfikar ya bizi kesecek ya da onları. Hızır paşaların karşısına Hüseyinleşip çıkacağız.”
“DEVLETİN ASİMİLASYON POLİTİKASI”
Polen Ekoloji’den Leyla Can ise “çevre mücadelesi ve Akbelen’de direnişin simgesi kadınlar” konusunu ele aldı. Ülkenin yüzde 60’ının yok edilmiş durumda olduğunu söyleyen Can, halkın doğasıyla beraber kültürünün de yok edilmeye çalışıldığını söyledi. Can, doğa katliamlarını yalnızca bir çevre, ekoloji mücadelesi, bir orman kıyımı olarak görmemek gerektiğinin de altını çizerek “Bu aynı zamanda devletin bir asimilasyon politikası” dedi. Can, şöyle devam etti:
“Bugün Hatay’da, Samandağ’da, Akbelen’de, Hakkari’de, Cudi’de gördüğümüz de budur. Esasında bizim için önemli olan ve ekoloji mücadelesini de geliştirecek olan şey ekoloji mücadelesinin ne Kürt ulusal özgürlük mücadelesinden ne kadın özgürlük mücadelesinden, ne LGBTİ+ mücadelesinden ne emek hareketinden bağımsız olmadığını, bu özgürlük mücadelelerini fiili meşru mücadele hattında aynı çerçevede savunulması gerektiği ve bu topyekûn direnişlerinin birleştirilerek bir iktidar hedeflediği söylenebilir.”
“HUKUKÇULAR ERKEN SEVİNÇ YAŞAMAMAK ADINA BUNU ARAŞTIRIYOR”
DEDEF Genel Başkanı Özkan Tacar ise Dersim ve maden projeleri üzerine şunları söyledi:
“Birkaç gün önce Cumhurbaşkanlığının Munzur’a ilişkin bir kararı yayınlandı. İlk etapta bu karar çevreciler açısından olumlu görünse de esasında vadiler ve barajlar bölgesine arka bölgelerde kırsal ve dağlık alanlardaki madenciliklere ulaşabilecekleri bir yöntem olarak görüyoruz. Hukukçular bunun sevincini çok erken yaşamamak adına bunu araştırıyor, değerlendiriyor. Çünkü dağlık alanlarda da maden firmaları şu an da Dersim’in birçok bölgesinde faaliyet yürütüyor ve maden arama çalışmaları yürütüyorlar.”
Panel, konuşmacıların ardından katılımcıların sorularının cevaplanmasıyla son buldu.