19-22 Aralık Katliamı 21. Yılında: Direniş de Saldırılar da Sürüyor!

19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı’nın 21. yılında tutsaklara yönelik saldırılar farklı biçimlere bürünerek devam ettiriliyor. 19 Aralık 2000’de 22 hapishaneye eş zamanlı olarak “Karaoğlan” Bülent Ecevit önderliğinde faşist diktatörlük tarafından gerçekleştirilen katliamda 28 devrimci tutsak katledildi. Koğuş sisteminden hücre tipi hapishaneye geçişin bu adımında tutsaklar fiziki olarak F tiplerine konulsa da faşizm tarafından teslim alınamadılar. 28 tutsak katledildi, onlarca tutsak yaralandı, 22 hapishanede devrimciler bedenlerini ortaya koyarak direndiler. Fakat devrimciler teslim olmadı, teslim alınamadı, F tipi hapishanelerin hücrelerinde de devrimci mücadeleyi sürdürdüler.

90’ların ortasından itibaren devlet tüm aygıtlarından F tipi hapishanelerin mimari yapısına dair asparagas bilgiler pompalamaya başladı. Kamuoyuna yönelik TV ve gazetelerden sürekli “beş yıldızlı otel”, “dubleks daire” propagandası yapıldı. Ekonomik krizin, işsizliğin, enflasyonun tavan yaptığı, Kürt hareketinin cendereye alındığı bir dönemde devlet, hapishanelere yönelik saldırıları konjonktürün parçası olarak bütünlük içinde ele alınması siyasetini benimsendi. 19-22 Aralık 2000 tarihinde sabahın erken saatlerinde 22 hapishaneye her türlü kimyasal gaz, silah, iş makineleri vb. kullanılarak saldırı gerçekleştirildi. Bedeninden ve hapishanedeki sınırlı sayıda eşyadan başka şeyleri olmayan devrimci tutsaklar 4 gün boyunca TC devletinin askerine, polisine, kimyasal gazına ve mermisine karşı direndi.

DÜN F TİPİNE, BUGÜN S TİPİNE KARŞI MÜCADELE!

Hapishaneler, devrimci mücadelenin en kararlı bir şekilde verildiği, bu mücadelenin en keskin şekilde yaşandığı mücadele alanlarıdır. Toplumsal mücadele büyüdükçe ve geliştikçe, bu mücadele sokaklara yansıdıkça hapishaneler, mücadelenin önemli alanlarından biri haline gelir. Devletin dışarıda kontrolü sağlama politikaları içeriye de yansır. Bu kontrolü sağlama politikaları da çeşitli saldırı araçlarıyla vücut bulur.

Dün F tipi hapishane sistemi olarak vücut bulan bu saldırı biçimi bugün S tipi hapishane sistemi olarak karşımıza çıkıyor. Devrimcileri F tipleriyle teslim alamayan, politik üretimi engelleyemeyen, tutsakların dışarıyla olan bağını kesemeyen devlet bugün farklı farklı saldırı araçlarını deniyor. Bu saldırı araçlarından en kapsamlı olanı da S tipi hapishane sistemi.

Ülkenin farklı bölgelerinde inşa edilmeye devam edilen S tipi hapishaneler ile ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü tutsaklara tecrit içerisinde tecrit yaşatılmak isteniyor. Tecridin en derin hâlini yaşayan, tekli hücrelerde tutulan, günde en fazla 2 saat havalandırmaya çıkarılan, 1. dereceden ailesi ve vasisi dışında görüşçü hakkı olmayan ve “yasa”lara göre “ölünceye dek hapishanede kalacak” olan ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü siyasi tutsaklar tamamen kişiliksizleştirilmek isteniyor. 

Hapishanelerde yaşanan saldırılar dışarıda devam eden mücadeleden azade değil. Dışarıda saldırı boyutlandıkça içerisi de saldırıların hedefi haline geliyor. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından devrimcilere, yurtseverlere, hakkını arayan tüm kesimlere yönelik saldırılar içeride siyasi tutsaklara yönelik hak gaspları şeklinde vücut buldu. Pandemiyle birlikte dışarıda katmerli hâle gelen sömürü düzeni, içeride tüm kazanılmış hakların gasp edilmesiyle vücut buldu. Bu süreçte tutsakların can bedeli kazandığı tüm kazanılmış haklar pandemi bahanesiyle tırpanlandı, tutsakların dışarıyla tüm bağı kesilmek istendi. Bu yüzden ilk gasp edilen tutsakların iletişim araçlarından biri olan açık görüş hakkı idi. 20 aylık bir sürenin ardından açık görüş hakkı tekrar kazanılsa da bu hak yarım saat ile sınırlandırıldı. 

TC devletinin krizleri derinleştikçe en ufak hak talebi azgınca bastırılıyor ve hakkını arayanlar tutuklanıyor ardından hapse atılanların dışarıyla bağı kesilmek isteniyor. İçeride ve dışarıda, mücadele alanlarında sınıf mücadelesi daha da keskinleşiyor. Günden güne daha da geniş kesimleri içerisine alan “tutsaklık ve hapishaneler sorunu” bugün en yakıcı biçimde hissediliyor. Hakkını arayan işçiler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, öğrenciler, sokak röportajı veren emekçiler, kağıt toplayan işçiler tutuklama teröründen nasibini alıyor ve hapishane sorunuyla yüz yüze geliyor.

GARİBE GEZER’İN KATİLİ DEVLETTİR

Sistematik hâle gelen bu saldırılara maruz kalanlardan biri de Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde bulunan yurtsever tutsak Garibe Gezer’di.

Garibe Gezer, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yöneticiliği yaparken 3 Mart 2016’da gözaltına alınıp tutuklandı. Garibe’nin tutuklanmasında, 2015 yılında Dargeçit’te uygulanan sokağa çıkma yasağı dönemindeki kimi olaylar gerekçe gösterildi, “devletin birliğini ve bütünlüğünü bozmak” ve “örgüt üyesi olmak” gibi iddialarla ağırlaştırılmış müebbet ve 21 yıl hapis cezası verildi. 24 Mayıs’ta önce darp edilip yerlerde sürüklenen Garibe Gezer, sonra gardiyanların cinsel, fiziksel ve psikolojik saldırısına maruz kaldı. Garibe Gezer’in 9 Aralık günü hücresinde intihar ettiği iddia ediliyor. Garibe Gezer devletin hapishanelerde uyguladığı saldırı ve baskı, teslim alma politikaları nedeniyle yaşamını yitirdi. Nasıl ki 19 Aralık’ta devrimci tutsakları diri diri yakan devlet ise bugün de Garibe Gezer’i ölüme sürükleyen devletin ta kendisidir. Garibe Gezer’in annesi “Kızım onların önünde diz çökmedi ve teslim olmadı, o yüzden öldürdüler” demişti, biz de diyoruz, devlet Garibe’yi teslim alamadı!

Devlet, 19-22 Aralık 2000’den günümüze mücadelenin her alanında teslim alamadığı devrimcileri, komünistleri, yurtseverleri katletmeye devam ediyor!